TZOB Genel Başkanı Bayraktar, 2021 yılını değerlendirdi ve 2022 beklentilerini açıkladı
“Tarım
sektörü de bu zorluk ve olumsuzluklardan etkilendi. Gerek 2020 yılında başlayan
pandeminin devam etmesi, gerekse yurdun üçte ikisini önemli derecede etkileyen
kuraklık, hem tarım ürünleri arzında daralmaya ve fiyatlarda istikrarsızlığa
yol açtı. Hem de istihdamda ve sosyoekonomik yaşantıda bir dizi sıkıntıyı
beraberinde getirdi. Diğer taraftan, 2021 yılında döviz kurundaki anormal
artışlar, tarımsal girdi fiyatlarındaki küresel ve ülkesel dalgalanmalar sonucu
sorunlarımız daha da arttı.
2021
yılında yaşadıklarımız tarımsal üretimin ne kadar önemli olduğunu ve asla ihmal
edilemeyecek bir sektör olduğunu bize somut delilleriyle gösterdi. Gıda
ürünlerinde görülen yüksek fiyatlar ve bazı ürünlere erişimdeki sorunlar,
yediden yetmişe toplumun her kesimine tarımın milli güvenliğimizin en önemli
bileşenlerinden biri olduğunu açıkça gösterdi.
Türkiye
Ziraat Odaları Birliği olarak, ‘2021 yılı değerlendirmesini’ yaparken tarım
sektörümüzde yaşanan gelişmelerin yanı sıra ürün bazında gerileme ve sorunları
da kamuoyumuzla paylaşacağız.”
Bayraktar, öncelikle tarım sektörümüzün ülke ekonomisi
içindeki yerini ve yaptığı katkıları şöyle özetleyebiliriz dedi ve devam etti:
“2021 yılının ilk 9 aylık verilerine göre tarım sektörü,
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın yüzde 6’sını sağladı. Tarım sektöründeki büyüme,
2020 yılında yüzde 5,9 iken, 2021 yılının Ocak-Eylül döneminde bir önceki yılın
aynı dönemine göre yüzde 2,9 oranında azaldı. Tarımdaki gerilemenin temel
nedeni, bitkisel üretimde yaşanan azalış oldu.
2020-2021 üretim sezonunda yaşanan şiddetli kuraklık ve
diğer afetler, en fazla arpa, buğday ve baklagil ürünlerinde verim kayıplarına
neden oldu. 2021 yılı
toplam bitkisel üretim, bir önceki yıla göre yüzde 6,1 azalarak, 126 milyon
tondan 118,4 milyon tona geriledi. Hayvansal üretimde ise Ocak-Ekim döneminde
yumurta üretimi yüzde 2,3 azalırken, tavuk eti ve sanayiye aktarılan süt
miktarı yüzde 2,1 oranında arttı.
Öte yandan tarım sektörü, istihdamdaki önemini koruyor.
Ekim ayları itibarıyla 2020’de yüzde 18 olan tarımın istihdamdaki payı, 2021’de
yüzde 17,1’e geriledi. 2021 yılının Ekim
ayında ise tarım 5 milyon kişiye istihdam sağladı. Tarım sektörü, işsizliği 1,7
puan düşürerek yüzde 12,9’dan yüzde 11,2’ye çekti.
Tarım üretici fiyatları enflasyonu Kasım ayında yıllık
bazda yüzde 24,35 artarken enflasyon Aralık’ta yüzde 36,08, gıda enflasyonu
43,80 arttı. Ocak-Kasım döneminde gıda ve tarım ihracatı bir önceki yıla
göre yüzde 20,5 artarak 18 milyar 522 milyon dolardan 22 milyar 326 milyon
dolara yükseldi. Aynı dönemde gıda ve tarım ithalatı bir önceki yıla
göre yüzde 15,7 artarak 13 milyar 498 milyon dolardan 15 milyar 623 milyon
dolara yükseldi. Böylece tarım ve gıda dış ticareti fazlası Ocak-Kasım
döneminde bir önceki yıla göre yüzde 33,4 artarak 5 milyar 24 milyon dolardan 6
milyar 702 milyon dolara yükseldi.
Tarımsal örgütlenmedeki yetersizlik sektörün önemli yapısal
sorunlarından biridir. Tarımda üretici örgütleri sayı olarak fazla olmasına
karşın idari ve mali açıdan güçlü değildir. Görev ve fonksiyonlarını tam olarak
yerine getirememektedirler. Ekonomik örgütlenmenin yetersiz kalması; tarımda
üretim planlaması yapılamamasına, pazarlamada sorunlara, fiyat ve gelir
istikrarsızlığının oluşmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, tarladan markete
5-6 kata varan fiyat artışları görülmektedir. Çiftçiler maliyetine, hatta bazen
maliyetin altına ürününü elden çıkarırken, tüketiciler de makul fiyatlarla ürün
tüketememektedir.”
Bayraktar, açıklamasında tarımsal
desteklerle ilgili yaşanan gelişmeleri de paylaştı:
“2021 yılı bütçesinde tarım sektörüne tarımsal destekler için bir önceki
yıla göre yüzde 4,7’lik artışla 22 milyar 966 milyon lira kaynak ayrıldı. 2022
yılı destek bütçesi ise 25 milyar 834 milyon olarak planlandı. Her ne kadar
destek bütçesinde artış yapılmış olsa da girdi fiyatlarında, örneğin gübrede
yüzde 400’leri aşan fahiş artışlar dikkate alındığında belirlenen bu rakamın
yetersiz olduğu görülüyor.
Destek bütçesinin Tarım Kanunu’nda belirtildiği gibi Gayrisafi Milli
Hasıla’nın en az yüzde 1 oranında olması gerekirken, bu rakam yüzde 0,35
düzeylerinde kaldı.
2021 yılı desteklerinde;
Alan bazlı tarımsal desteklerin yüzde 17,4 oranında
artacağı ve 5 milyar liradan 5,9 milyar liraya çıkacağı hesaplanmaktadır.
Prim desteklerin yüzde 5,6 oranında azalarak ve 5,4
milyar liradan 5,1 milyar liraya düşeceği tahmin edilmektedir.
Hayvancılık desteklerinin ise yüzde 6,2 azalarak 7,9
milyar liradan 7,4 milyar liraya düşeceği öngörülmektedir.
Kırsal kalkınma amaçlı tarımsal destekleme bütçesinin
de yüzde 114,9 artışla 814 milyon liradan 1,7 milyar liraya çıkacağı tahmini
yapılmaktadır.
Tarım sigortası destekleme hizmetleri bütçesinin yüzde
15,1 azalışla 1,5 milyar liradan 1,3 milyar liraya düşeceği öngörülmektedir.
Diğer tarımsal amaçlı desteklerin ise yüzde 15,3
artışla 1,1 milyar liradan 1,3 milyar liraya çıkacağı hesaplanmaktadır.
Girdi destekleri içinde en önemli payı mazot ve gübre
destekleri almaktadır.
Bilindiği üzere mazotta yüzde 18 katma değer vergisi
(KDV) yükü vardır.
Mazot desteği 2020 yılında 2 milyar 901 milyon lira
iken, 2021 yılında yüzde 6,1 azalışla 2 milyar 724 milyon lira olmuştur.
Gübre desteği ise, 2020 yılında 840 milyon lira iken,
2021 yılında yüzde 90,6 artışla 1 milyar 601 milyon lira olmuştur.”
Tarımsal
girdilerde yapılan zamlara karşın desteklerin yetersiz kaldığını belirten TZOB
Genel Başkanı Bayraktar, açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Kuraklık ve her yıl yaşadığımız diğer afetler
dikkate alındığında bu zamlarla birlikte 2022 yılı tarım sektöründe zorlu
geçecek. Bu duruma hükümet seyirci kalamaz. Çiftçimiz
zaten gübre ve mazottaki yüksek artışlar nedeniyle sonbahar ve kış ekimini
yapamadı. Ekim yapanlar ise gübreyi yetersiz kullandı veya hiç kullanamadı.
Yılbaşında yapılan bu yeni zamlar girdi
maliyetlerini daha da artıracak, girdi kullanımını daha da azaltacaktır. Yeni
elektrik fiyatlarıyla sulama da yapılamayacaktır. Sadece sulamadan dolayı
çiftçimizin elektrik fiyatları 2 kat arttı. Bu maliyetleri karşılayamayan
üreticilerimiz üretimden vazgeçecek, fiyatlar yükselecek, hem çiftçilerimiz hem
tüketicilerimiz zarar görecek, gıdaya ulaşım da zorlaşacaktır. Zaten sıkıntı
içinde olan hayvancılık sektörü, yem fiyatlarındaki artış, çiğ süt ve karkas
fiyatlarının para etmemesi sonucu daha zor günler yaşayacaktır. Sektör yeni bir
kriz ile karşı karşıyadır.
Maliyetlerin aşırı artması karşısında girdi
desteği çok yetersiz kaldı. Bitkisel ve hayvansal üretim
yapan üreticilerimize moral verecek yeni destekleri acilen devreye sokmazsak,
ülke olarak üretimi değil, ithalatı desteklemiş oluruz. 2022 yılı insanımız
için zor bir yıl olur. Ülke olarak ağır faturalar öderiz. Sonra çok pişman
oluruz, ancak ahlar vahlar para etmez.”
Bayraktar, tarımsal girdinin
önemli kalemleri olan gübre, mazot, tohum ve elektrik konusunda ise şöyle
konuştu:
“2021
yılının Eylül ayından itibaren gübre fiyatlarındaki aşırı yükseliş beraberinde
gübre kullanımında azalmayı getirdi. Artan gübre fiyatları dikkate alındığında, 2021 yılında hububatta dekara 20
lira, diğer ürünlerde dekara 8 lira olan destek çok yetersiz kaldı. Gübre
desteğinin bazı ürünlerde gübre maliyetini karşılama oranı yüzde 1’lere kadar
düştü. Gübre desteği de anlamını yitirdi. Gübre fiyatlarının yarısının
devlet tarafından destek olarak verilmesi sağlanmalıdır.
Önemli bir tarımsal girdi olan gübrede, Aralık ayı
itibariyle son 1 yılda, amonyum sülfat gübresi yüzde 437, üre gübresi yüzde
403, amonyum nitrat gübresi yüzde 371, DAP gübresi yüzde 294 ve 20.20.0 kompoze
gübresi yüzde 261 oranında arttı. Gübre
kullanımının sürdürülebilir olması için gübre fiyatlarının makul seviyelerde
tutulması gerekiyor.
2022 yılında yetersiz gübre kullanımının ülkemize
faturası ağır olur. Dövizdeki artış nedeniyle bazı tarım
ilaçları fiyatlarında da yüzde 70’e varan oranlarda artışlar yaşandı. Geçen
yıla göre süt yemi yüzde 97,1, besi yemi yüzde 96,5 oranında arttı. Aralık ayının 20’sinden sonra döviz kurunda görülen
düşüşlere bağlı olarak pek çok gıda ürününde ve tarımsal girdi fiyatlarında
beklenilen düşüş yaşanmadı. Bu durumda gübre fiyatlarında da kayda değer
oranlarda indirim olmadı.
Kimyasal gübreleri ucuza ithal
ettikleri halde fiyatlarını daha pahalıya ithal eden firmalarla bir tutan ve
bunun yanında haksız bir şekilde kâr marjlarını artıran ithalatçılar ve
dağıtıcılar bulunuyor.
Gübre piyasasının
istikrarsızlığından yararlanarak haksız kazanç elde eden bu firmaların ve
dağıtıcıların, Ticaret Bakanlığınca denetlenerek piyasa fiyatlarının
düzenlenmesi açısından gübre fiyatlarını maliyet ve onun üzerine adil bir kâr
düzeyine getirmeleri sağlanmalıdır. Bu bağlamda gübre üreten ve ithal eden tüm
sektörün dünya gübre fiyatlarının yüksekliği karşısında üreticilerin gübreye
taleplerini haksız kazanca dönüştürme çabasına girmemeleri gerekiyor.
Üreticinin sırtından haksız
gelir elde etmeye çalışmak, tarımsal üretime vurulacak en büyük darbelerden
birisidir.
Diğer önemli bir girdi ise mazottur. Mazot fiyatları, 2021 yılında yüzde 73,8 artarak 6 lira 68 kuruştan 11 lira 56
kuruşa yükseldi. Ancak, 31 Aralık 2021’den 8 Ocak 2022’ye kadar geçen sadece
bir haftalık zaman diliminde mazotun litre fiyatına yüzde 19,64 zam yapıldı.
Tarımın bu en önemli girdisi 2022 yılının daha en başında 11 lira 56 kuruştan
13 lira 83 kuruşa çıktı ve 1 litre mazot 1 doları geçti.
Gıda arzına olan ihtiyacın geçmiş yıllara göre daha da
arttığı günümüzde, tarımsal üretimin başlangıcı olan tohumun önemi her geçen
gün artıyor. Gıda zincirinin ilk halkası olan tohum, biyolojik ve kültürel
çeşitliliğin ise temelini oluşturuyor. Dünyada ve ülkemizde ekim alanları
giderek daraldığından, üretimi arttırmanın tek yolu verimliliği artırmaktır.
Bu nedenledir ki tohum üretiminin artırılması ve tohum ihtiyacımızın yurt
içinden karşılanması önem taşıyor.
Sertifikalı tohum üretimi 2020 yılında bir önceki
yıla göre yüzde 8,6 artarak 1 milyon 242 bin 65 tona ulaştı. Sertifikalı tohum üretim miktarının
içerisinde en fazla pay alan tohum türü, 500 bin 574 ton ile buğdaydır.
Ekilişlerin bu yıl Kasım ayına sarkması ve
kuraklık nedeniyle hububat piyasasında görülen aşırı daralma tohumluk
fiyatlarını da etkiledi. Kasım ayında piyasada 2020’ye göre buğday tohumluğu
için yüzde 75’i, arpa tohumluğu için ise yüzde 100’ü aşan fiyat farklılıkları
oldu. Sertifikalı tohum fiyatlarında yüzde 100’lere varan artışlar yüzünden
çiftçimizin sertifikalı tohumluk kullanımında ciddi azalma yaşandı. Bu durum
rekoltede ve kalitede kayıplara neden olacak. Bu nedenle sertifikalı tohum
kullanımına verilen destekler artırılmalı, üretici teşvik edilmelidir.
Sertifikalı tohum fiyatları da olabildiğince düşük tutulmalıdır.
Ayrıca son yıllarda iklim değişikliğinin de etkisiyle
yaşanan kuraklık, tohumun ne denli önemli olduğunu bir kez daha ortaya çıkardı.
Özellikle kuraklık riski olan bölgelerde kuraklığa dayanıklı tohum çeşitlerinin
daha da geliştirilip çiftçiye ulaştırılması sağlanmalıdır. Çiftçimizi
kaliteli tohum kullanmaya teşvik etmek gerekirken, yapılan zamlarla çiftçimiz
bırakın kaliteli tohum kullanmayı, tohum bile kullanamaz hale geldi. Bu durum
üretime büyük darbe vuracaktır.
Tarımsal sulamada
üreticilerimizin karşı karşıya kaldığı sorunların başında elektrik fiyatları
geliyor. Özellikle fon, pay ve vergi dahil, 2020 yılı Aralık ayı itibarıyla
85,2 kuruştan elektrik alan üreticilerimiz 2021 yılı Aralık ayında yüzde
22,2’lik artışla 104,1 kuruştan elektrik kullanmak zorunda kaldı.
Üreticilerimiz mesken abone grubuna göre yüzde 16,34 daha pahalı elektrik
kullandı.
Diğer taraftan, 2021’de zaten
çok pahalı olan elektrik fiyatları nedeniyle büyük maliyet artışlarını
göğüslemek zorunda kalan üreticilerimiz indirim beklerken, 31 Aralık 2021 gece
yarısı elektriğe gelen ve 01 Ocak 2022 tarihinden itibaren geçerli olan
astronomik zamlar sonucunda yıkıldı.
2022 zammıyla tarımsal
sulamada kullanılan elektrikte, tek zamanlı alçak gerilim fiyatında 2021’e göre
yüzde 94,8 oranında fiyat artışı oldu.
2021 Aralık ayında, ‘KDV ve
diğer kalemler’ hariç tek zamanlı alçak gerilim birim fiyatı kilovat saatte 86
kuruş iken, gelen zamla birlikte kilovat saatte 167 buçuk kuruşa yükseldi.
Artan elektrik fiyatları üretimin sürdürülebilirliği için büyük bir tehdit
unsuru haline geldi. Üreticilerimiz bu elektrik fiyatlarıyla üretim yapamaz
hale geldi.
Üreticilerimizin verimli bir
şekilde üretime devam edebilmeleri için elektrik fiyatları makul düzeye
çekilmelidir. Tarım sektörünün stratejik önemi göz önüne alınarak, tarıma pozitif
ayrımcılık yapılmalıdır.
Elektrikte uygulanmakta olan
yüzde 18 KDV oranı artan maliyetler karşısında ezilen çiftçilerimiz için yüzde
1’e indirilmelidir. Elektrik mutlaka desteklenmeli, tarifede ciddi bir indirim
yapılmalıdır. Aylık fatura düzenlenmesi de üreticilerimizi sıkıntıya
sokmaktadır. Gerekli
düzenlemeler yapılarak ürünlerin hasat dönemi dikkate alınıp, yılda bir ya da
iki kez olacak şekilde tahsilat yapılması sağlanmalıdır.
Çiftçilerimiz gübre, mazot,
sertifikalı tohum, elektrik ve ilaç kullanmaktan korkuyorsa ve kaçıyorsa
üretmekte ciddi bir sorun var demektir. Çiftçimizi toprağa ısındırmalıyız,
korkularını bertaraf etmeliyiz.
Üretmek için değil, sadece
rant için toprak alanların sayısı hızla artıyor. Bu durumu seyredemeyiz,
görmezden gelemeyiz. Acil olarak çiftçilerimizin tarlasını satmasını önleyecek,
üretimde kalmasını sağlayacak tedbirleri almalıyız. Taşıma suyla değirmen
dönmez. İthalatla ülkeyi doyurma imkânı yoktur. Çok üzülürüz. Son pişmanlık
fayda etmez.”
“Çiftçilerimizin 2021 yılında da
finansman sıkıntıları yaşadı” diyen Bayraktar, açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Son yıllarda afetlerin de etkisiyle çiftçilerimizin
kredi borçları arttı. Çiftçilerimizin bir kısmı, başka bankalardan yüksek
faizle aldığı kredilerle borcunu kapatmak zorunda kaldı.
Üreticilerimize kredi sağlayan kamu kurumlarının faiz
oranları da oldukça yüksektir. Tarımsal kredilerde Ziraat Bankası tarafından en
düşük uygulanan yılık cari faiz yüzde 16, Tarım Kredi Kooperatifleri tarafından
uygulanan yıllık en düşük faiz oranı ise yüzde 22’dir. Diğer bankalarda ise bu
oranlar yüzde 25-30 arasında değişiyor.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu verilerine
göre, 2020 yılı Eylül ayında 128,2 milyar lira olarak gerçekleşen tarım ve
balıkçılık nakdi ve takipteki toplam kredi bakiyesi, 2021 Eylül ayına kadar 156
milyar liraya ulaştı. Son bir yıllık süreçte bankalardan kredi kullanımı yüzde
21,7 oranında arttı.
Dünyada artan ürün fiyatları gıda fiyatlarını
da olağanüstü artırdı. Bu yıl aydan aya hızla artan fiyatlardan, ürününü
özellikle temmuz ve ağustos aylarında hasat eden ve satışını yapan
üreticilerimiz yeterince faydalanamadı. Diğer taraftan, bu yıl başta şiddetli
kuraklık olmak üzere yaşanan doğal afetler nedeniyle ekonomik geliri azalan ve
krediye daha fazla ihtiyaç duyan tarım sektöründe sorunlar daha fazla arttı.
Geçmiş yıllardan birikerek gelen ve bu sene yeterli geliri elde edemeyen çoğu
üretici, artan kredi borcunu ödeyemedi.
2021 yılında yaşanan afetlerden zarar gören
üreticilerin düşük faizli kredi borçları ertelemesi 3 Ocak 2020 tarihli
Cumhurbaşkanı Kararı doğrultusunda yapıldı. Bu karar gereği afet yaşayan
çiftçilerin borçlarına, kredinin 1 yıl süreyle ertelenmesi halinde yıllık yüzde
12,75, beş yıl taksitlendirme seçeneğinde ise yıllık yüzde 13,6 oranında faiz
uygulandı. Uygulanan faizlerin yüksekliği ve çiftçinin kredi borcunun sadece
zarar gören oran kadar ertelenmesi gibi nedenlerle bu karar yeterince fayda
sağlayamadı.
Tarım Kredi Kooperatiflerine olan kredi borçlarının
ödenememesi ile ilgili yapılan başvurular sonucu 31 Aralık 2020 tarihi
itibariyle tasfiye olunacak alacaklar hesabına aktarılan kredi borçları
yapılandırıldı. İçinde bulunulan zor süreçte çiftçinin kooperatifi olan Tarım
Kredi Kooperatifleri Birliği Kasım ayında biten bu süreyi yeniden uzatmalıdır. Ayrıca,
özellikle Tarım Kredi Kooperatiflerinin yapılandırmada peşinat talep etmesi
çiftçilerin faydalanmasını engelliyor.
Kurumların yapılandırma uygulamalarından
faydalanamayan veya borç yapılandırması yapılmayan çiftçilerin borçları için
icra süreci başlatılıyor. Çiftçi borçlarına yönelik yapılan açıklamalarda,
Bankalar ve Tarım Kredi Kooperatiflerinin takipteki borçlu sayısı az
gösterilmekte, çiftçinin önemli bir kısmının borcunu ödediği ifade
edilmektedir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu verilerine
göre 2020 yılı Eylül ayında 5,3 milyar lira olan takipteki kredi tutarı, 2021
Eylül ayında yüzde 14,8 oranında azalarak 4 buçuk milyar liraya geriledi.
İşin gerçeği şudur ki; çiftçilerimiz kredi verilen
kuruluşa çağrılmakta, borcunun faizi alınmakta, kalan borcu yeni eklenen faizle
yeni kredi olarak devam ettirilmektedir.
Eski borç kapanmış görünmektedir. Ya
da kredi kuruluşları kendi bünyelerinde bu borçları yüksek faizlerle yapılandırmaktadır.
Takipten çıkan bu borçlar ödenmiş gibi görünmektedir. Halbuki borç
ödenmemiştir.”
Doğal Afetler, İklim Değişikliği,
Sıra dışı Meteorolojik Olaylar
“Bu yıl meteorolojik olayları
çiftçilerimiz daha yoğun ve etkili bir şekilde yaşadı” diyen Bayraktar,
sözlerini şöyle sürdürdü:
“Özellikle son dönemde görülen sıra
dışı meteorolojik olayların peş peşe gelmesi tarım alanlarındaki zararların
artmasına neden olmuş, zor durumda olan üreticimizin mağduriyeti daha da
fazlalaşmıştır.
Bölge geneli yağışlar ise Marmara ve
Karadeniz bölgelerinde normali civarında, diğer bölgelerde normalleri altında
gerçekleşmiştir.
Şubat ayı ortaları ile Mart ayının
son haftalarında meydana gelen don, ülkemizin katma değeri yüksek önemli ihraç
ürünlerinden fındık, kayısı ve üzüm başta olmak üzere erik, kiraz ve badem gibi
ürünlerde zarara neden olmuştur.
Başta batı Akdeniz bölgesi olmak
üzere Ağustos ayında meydana gelen orman yangınları da üreticilerin hayvan
varlıklarını, evlerini, müştemilatlarını, ekili ve dikili alanlarını,
seralarını, traktörlerini, tarım alet ve makinelerini etkilemiştir.
Türkiye'nin dört bir yanındaki Ziraat Odalarımızla birlikte, yangından etkilenen
bölgelerimizdeki Ziraat Odalarımız vasıtasıyla, afetten zarar gören
çiftçilerimizin acil ihtiyaçlarını gidermek üzere seferber olduk. Yangından zarar gören
üreticilerimizin zararlarının karşılanabilmesi için yardım kampanyası
başlattık.
Yangının ilk günlerinde bazı
odalarımız ise çiftçilerimizin temel ihtiyaçları ile ilgili özellikle hayvancılık yapan çiftçilerimizin
hayvanları için gerekli olan yem, saman ve ot gibi ihtiyaçlarını da
karşıladılar.
Ziraat Odalarımız aracılığıyla edindiğimiz bilgilere göre, bu üretim
döneminde doğal afetlere bağlı olarak 75 ilimizde tarımsal üretim zarar
görmüştür.”
Kuraklığın
2021 yılında gündemin birinci maddesi olduğuna dikkat çeken Bayraktar,
değerlendirmeye şöyle devam etti:
“Bu afet
daha uzun bir süre de önemini artırarak gündemdeki yerini koruyacaktır. Sadece
birkaç bölgeyi değil neredeyse bütün ülkeyi etkisi altına aldı.
Türkiye
Ziraat Odaları Birliği olarak 10 Aralık 2020 tarihinde yaptığımız basın
açıklamasında; 2021 yılının 2020 yılından daha riskli olduğunu ifade etmiş ve
bu riski kuraklığın oluşturduğunu net olarak kamuoyuna duyurmuştuk. Kuraklık
felaketiyle ilgili olarak 2021 yılının nisan, mayıs, haziran, temmuz ve ağustos
aylarında yaptığımız kapsamlı açıklamaları kamuoyuyla paylaştık.
Türkiye
Ziraat Odaları Birliği 2020-2021 Tarımsal Üretim Dönemi Kuraklık Risk Tahmin
Raporunda da ayrıntılı şekilde öngörü ve taleplerimizi açıkladık.
Yayınladığımız raporlardaki öngörülerimizin maalesef tamamı doğru çıktı. 52
ilimizde çeşitli derecelerde görülen kuraklıktan, özellikle kuru alanlarda
yetiştirilen hububat ve baklagiller en fazla etkilenen ürünler oldu. Bu yıl
arpa, buğday ve kırmızı mercimekte önemli üretim kayıpları gerçekleşti. Kuraklığın
hayvancılıkta da yükselen maliyetlerin daha da artmasına neden olabileceği
görülüyor. Geçimini hayvancılıkla sağlayanlar, yem fiyatlarını
karşılayamadıkları için hayvanlarını satarak veya kestirerek sektörden
çıkmakta, ahırlar boşalmaktadır.
Türkiye
Ziraat Odaları Birliği olarak üreticilerin afetlerden en az seviyede
etkilenmesi ve kayıpların asgari düzeyde olması için iklim koşulları ve bitki
gelişimlerini yakından takip ettik. Ayrıca Ziraat Odalarımızla video konferans
yöntemiyle toplantılar yaptık. Çiftçilerimize dekar başına 200 lira kuraklık
desteğinin yanında, Tarım Kredi Kooperatifleri, Ziraat Bankası ve özel
bankalara olan borçlarının uzun vadeye yapılandırılmasını, elektrik ve sulama
birliklerine olan borçları faizsiz ertelenmesini, yüksek olan TARSİM sigorta
primlerinin düşürülmesini ve devlet desteğinin artırılmasını istedik.
Taleplerimiz
doğrultusunda hükümetimiz tarafından kuraklıktan etkilenen buğday, arpa, yulaf,
çavdar, nohut ve mercimek üreticilerine verim kayıplarına göre dekara 100
liraya kadar destek verildi, ancak ödemeler çok gecikti ve gecikme halen devam
ediyor.
Kuraklık
nedeniyle kredi borçlarının ertelenmesi ve TARSİM hakkındaki taleplerimizle
ilgili gelişmelere de açıklamamızın ‘Tarımın Finansmanı’ ve ‘Tarım Sigortaları’
bölümlerinde değindik.
Buğday,
kırmızı mercimek, ayçiçeği, soya, mısır gibi ithal etmek zorunda kaldığımız
birçok ürün dikkate alındığında uluslararası piyasalarda yaşanan fiyat
hareketleri ülkemiz piyasalarını doğrudan etkiledi. Buna kurdaki anormal hareketlenme
de eklenince ithal ettiğimiz ürünlerin maliyetleri tüketici fiyatlarını artırdı
ve yüksek gıda enflasyonu riski devam etti.”
“Tarım Sigortaları Kanunu’nun çıkması ve uygulamanın
başlatılması için Türkiye Ziraat Odaları Birliği sonuna kadar destek vermiştir”
diyen Bayraktar, açıklamasına şöyle devam etti:
“Türkiye Ziraat Odaları Birliği, TARSİM’e kurulduğu
2006 yılından bu yana desteğini sürdürmektedir.
1 Ocak-21 Aralık 2021 döneminde bir önceki yılın aynı
dönemine göre toplam prim yüzde 46 oranında artarak 4,4 milyar liraya
ulaşmıştır. Bu yıl artan afetler nedeniyle sigorta yaptıran üreticilerin aldığı
tazminat geçen yıla göre yüzde 88 oranında artarak 2,38 milyara ulaşmıştır.
Sigortalanan alan yüzde 6 oranında artarak 26,9 milyon dekara, toplam
sigortalanan hayvan sayısı yüzde 33 oranında artarak 13 milyona ulaşmıştır.
Tarım sigortaları kapsamının genişletilmesi bakımından
Odalarımız ve çiftçilerimizin talepleri Birliğimizce, Tarım Sigortaları Havuzu
Yönetim Kuruluna iletilmektedir. 2021 yılında da önerilerimiz doğrultusunda
bazı ürünler ve riskler kapsama alınmış, üreticilerimiz memnun olmuştur. 2021
de eklenen önemli konulardan biri kuraklık verim sigortasının köy bazlı olarak
başlatılmış olmasıdır. Devlet Destekli Tarım Sigortaları Sistemi’nde, bu yıl
başlayan Köy Bazlı Kuraklık Verim Sigortası kapsamında, 44 ilin 267 ilçesinin
3.532 köyünde 14 bin 213 sigortalı üretici tazminat almıştır. 2021 yılında
sigortalı üreticilerden toplanan 24 milyon TL prim karşılığında 214 milyon TL
hasar ödemesi gerçekleştirilmiştir.
2021 yılında kuraklık verim sigortasında eksperlerin
hasar tespit sonuçları ile Tarım ve Orman İl ve İlçe Müdürlükleri arasındaki
hasar tespit sonuçlarının birbirinden farklı olması ve şiddetli kuraklık
yaşanan bazı köylerde çiftçilerin kuraklık verim sigortası yaptırdığı halde
tazminat alamaması sorun olmuştur. Birliğimizin de girişimleri sonucu, 2021
yılında alınan Karar ile 2022 yılında kuraklık verim sigortası prim desteği
yüzde 60’tan, yüzde 70’e çıkarılmış, tazminat ödeme oranı da yüzde 70’den yüzde
80’e çıkarılmıştır. 2022 yılında yaşanabilecek olası kuraklık durumunda
çiftçiler daha az prim ödeyerek daha fazla tazminat alabileceklerdir.
2021 yılında alınan Karar ile Gelir Koruma Sigortası,
ilk kez 2021-2022 tarımsal üretim döneminde Konya İlinin Cihanbeyli, Kadınhanı
ve Karatay ilçelerinde buğday ürününde pilot olarak başlatıldı. Çiftçi
gelirlerini artan afetlere ve fiyat risklerine karşı koruyacak olan Gelir
Koruma Sigortasında devlet desteği sigorta priminin yüzde 60’ı olarak
uygulanıyor.
Devlet destekli tarım sigortaları sistemi başlanıldığı
günden bu yana gelişme göstermiş göstermeye de devam etmektedir. Ancak halen
tarım sigortası çiftçileri artan afetlere karşı korumada tek başına yeterli
olamamaktadır. 2021 yılında ÇKS’ye kayıtlı tarım alanı 147,2 milyon dekar iken
sigorta yaptırılan alan 26,9 milyon dekardır. Bu nedenle çiftçi gelirlerini
artan doğal afetlere karşı daha fazla koruyabilmek için tarım sigortası
kapsamında halen yer almayan risklerin yaşanması durumunda veya çeşitli
nedenlerle sigorta yaptıramayan çiftçilerin zararlarını karşılayacak şekilde
afet desteği her yıl yapılmalıdır.”
İklim değişikliğinin 2021 yılının en
önemli gündem maddelerinden biri olduğunu belirten Bayraktar, detayları şöyle
paylaştı:
“Son yıllarda ve özellikle 2020-2021
üretim döneminin ilk aylarında iklim değişikliğinin etkileri ve sonuçları
önemli ölçüde hissedilmiştir. Bu durum çiftçilerimizin gelirinde azalmaya neden
olmakla birlikte çıkış göstermeyen arazilerin tekrar ekilmesine yani
maliyetlerinin artmasına neden olmuştur.
Ülkemizde çeşitli maksatlara yönelik
(sulama suyu temini, içme ve kullanma suyu temini vb.) olarak yıllık
kullanılabilir su potansiyeli 112 milyar m3’tür. Söz konusu toplam su
potansiyelinin 2020 yılı gerçekleşmelerine göre 44,25 milyar m3’ü (yüzde77)
sulama suyu, 13,19 milyar m3’ü (yüzde23) ise içme-kullanma ve sanayi suyu olmak
üzere toplamda 57,44 milyar m3 ’ü kullanılmaktadır.
Ülkemizde ekonomik olarak
sulanabilir tarım arazisi alanı 8,5 milyon hektar olup bu alan 23,1 milyon
hektar tarım arazisinin yüzde 36,8’ini oluşturuyor. Çiftçilerimizin kuru
tarımda birim alandan elde edeceği gelire göre daha fazla gelir elde edeceği
gerçeği suyun ekonomik olarak önemini daha da artırıyor. Bu kapsamda stratejik
meta haline gelen su da özellikle tarımsal sulamada tasarrufa gidilmeli ve Konya Ovası
Projesi, Güneydoğu
Anadolu Projesi, Doğu Karadeniz
Projesi ve Doğu Anadolu
Projesi gibi
projeler biran önce tamamlanmalıdır. Ayrıca acilen eski ve atıl vaziyette olan
bu yapıların yenilenmesi gerekiyor. Böylece su israfı azalacaktır.
Her yıl yayımlanan Karar ile Sulama
Birliklerince İşletilen Sulama Tesislerinde Uygulanacak Su Kullanım Hizmet
Bedeli Tarifeleri belirleniyor. Su kullanım hizmet bedeli, sulama birliğinin
kararı ve Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğünün onayı ile tarifedeki eşik
ücretlerin altında kalmayacak şekilde uygulanmaktadır.
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce
her yıl yayınlanan ‘Su Kullanım Hizmet Bedeli Tarifelerine’ göre de buğday,
ayçiçeği, çeltik, pamuk, mısır, meyve ve sebze sulamalarında 2015-2020 yılları
arasında sulama ücretleri, cazibe sulamada yüzde 72 ile yüzde 92 arasında,
pompaj sulamada ise yüzde 91 ila yüzde 193 arasında değişen oranlarda artış
oldu.
Yeraltı suyu ücretleri de 2015
yılında dekar başına 1 lira iken 2021 yılında 17 liraya çıktı. Üreticilerimiz
17 kat daha fazla gelir mi elde etmişte su ücretleri bu kadar artmıştır. Hem
tarımda verimliliği artıracağız diyoruz, hem de verimlilik için çok önemli olan
suyun fiyatını artırarak toprakla buluşmasını önlüyoruz. Bu yanlıştan acilen
dönülmelidir. 17 kat artan yeraltı suyu kullanım ücreti yeniden 1 liraya
düşürülmelidir.
Üreticilerimizin birçoğu bu artışlar
karşısında çaresiz kalmış, borçlarını ödeyememiştir. Covid-19 salgını nedeniyle
belirsizlik ve artan maliyetler karşısında üretimini planlamakta güçlük yaşayan
üreticilerimizin, su borçlarını ödemesine imkân bulunmuyor. Sulama ücretleri
önemli bir maliyet kalemini oluşturuyor. Bu ücretlerin makul seviyelere
çekilmesi gerekiyor. Diğer taraftan, yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre su
borcu olan çiftçiler desteklerini alamamaktadır. Sulama borçları desteklerden
mahsup edilmekte veya bloke konmaktadır. Bu uygulamadan da vazgeçilmelidir.”
2022 yılında ciddi bir kuraklık yaşayabileceğimiz vurgusu
yapan Bayraktar, açıklamasına şöyle devam etti:
“Meteoroloji Genel
Müdürlüğü’nün raporlarında da belirtildiği gibi, Türkiye geneli kasım ayı
yağışları normalinin altında, geçen yıl yağışlarının üzerinde gerçekleşti. Bununla
beraber, 2021-2022 sezonu itibariyle ülkemizin aldığı yağışların yeterli
olmadığı, bazı önemli barajlarımızın doluluk oranlarının halen kritik
seviyelerde olduğu ve yeraltı sularının azaldığı gerçeği de açıkça görülüyor.
Doğal olarak bu durum bize
kuraklık riskinin halen devam ettiğini gösteriyor. Bu yılda ciddi bir kuraklık
yaşayabiliriz.
Kuraklığın yakıcı ve yok
edici etkisi nedeniyle bireysel basınçlı sulama sistemlerinin önemi,
sektörümüzdeki başta karar vericiler olmak üzere bütün paydaşlar tarafından
daha net anlaşılmak zorundadır.
Türkiye’de suyun yüzde
77’sini kullanan tarım sektöründe en kısa zamanda basınçlı sulama sistemine
geçilmesi için verilen hibe desteği artırılmalı, 1-2 yıl içinde basınçlı sulama
sistemine geçmeyen çiftçimiz kalmamalıdır. Çünkü tarımsal üretimimizin
sürdürülebilirliği bakımından basınçlı sulama sistemleri artık ‘olmazsa olmaz’
bir hale gelmiştir.
Gıda tedarik zincirimizin
ülkesel imkânlarla devam edebilmesi de büyük oranda basınçlı sulamayla
ilgilidir. Su kullanımında tasarruf etmezsek, ileride tasarruf edeceğimiz bir
varlığımız da kalmayacaktır. Bu kapsamda, bireysel basınçlı sulama
sistemlerinin desteklenmesinde başvuru süreleri kaldırılmalı ve bu sisteme
geçiş için yıl boyunca müracaat edebilme imkânı sağlanmalıdır.”
Bayraktar, “Çiftçilerimizin tarım BAĞ-KUR primleri yüzde
44,87 oranında artarak bin 151 lira 96 kuruştan bin 668 lira 83 kuruşa çıktı”
dedi ve BAĞ-KUR primleri konusunda yaşanan gelişmeleri aktardı:
“Bu artışa brüt asgari ücretin yüzde 39,87
oranında artarak 5 bin 4 liraya çıkması ve aylık prim gün sayısının 28 günden
29 güne yükselmesi neden oldu.
Borcu bulunmayan çiftçilere verilen 5 puanlık
hazine desteği göz önünde bulundurulsa bile çiftçimizin ödeyeceği tarım BAĞ-KUR
primi aylık 985 lira 1 kuruştan bin 426 lira 97 kuruşa yükseldi.
Çiftçilerimizin, 2022 yılında artan tarım
BAĞ-KUR primini ödemesi bir hayli zorlaştı. BAĞ-KUR’u ödeyemeyecek
güçte olduğunu muafiyet belgesi ile ispatlayan çiftçilerimiz prim ödemekten
vazgeçti. Birçok çiftçimiz 2022 yılında yükselen bu primi ödeyemeyecek, tarımda
kayıt dışı çalışma da artacaktır.
Devletimiz sosyal güvenlikte çiftçiyi
desteklemelidir. Bu nedenle Tarım BAĞ-KUR sigortası prim gün sayısı, 2008
yılında olduğu gibi 15 güne indirilmelidir.
Tarım BAĞ-KUR primlerine uygulanan yüzde 5
oranındaki hazine teşvik indiriminin de en az enflasyon oranına yükseltilmesi
sağlanmalıdır.
Tarım BAĞ-KUR primini ödemekte zorlanan
çiftçilerimizde, ürününün para etmeme riski, ekonomik sorunlar, girdi
fiyatlarının sürekli artması, kuraklık, ansızın yaşanan afetlerle ürününü
kaybetme korkusu, bankalara ve tarım kredi kooperatiflerine bitmek tükenmek
bilmeyen borçları yüzünden sürekli haciz korkusu gibi bazı stres faktörleri
psikolojik travmalar yarattı.
Çiftçilerimize, yıllardır sadece fiziksel değil
psikolojik yıpranma payı da istiyoruz. Zor şartlarda
çalışanlara fiili hizmet tazminatı veriliyor. Çalışma şartlarının zorluğu
dikkate alınarak, bütün çiftçilerimize çalıştıkları her yıl için 4 yılda 1 yıl
hesabıyla 90 gün yıpranma payı ilave edilmelidir.
Tarımda çalışan kadınların yüzde 94 buçuğu
sosyal güvenlik sistemine kayıtlı değildir. Pozitif ayrımcılığı hak eden kadın
çiftçilerimizin sosyal güvenlik sistemine katılımı desteklenmeli, gençlerimizi
ve kadın çiftçilerimizi tarımda tutmak için teşvik edici önlemler alınmalıdır. Kadınların
sigortalı olmadan önce gerçekleşen doğumları nedeniyle, hizmet borçlanması
yapabilmeleri de sağlanmalıdır.”
Bayraktar, 2021 yılında bitkisel üretimde yaşanan gelişmeleri de paylaştı:
“2021 yılı toplam bitkisel üretim bir önceki yıla göre yüzde 6,1 azalarak,
126 milyon tondan 118,4 milyon tona gerilemiştir. 2021 yılında tahıllar ve
diğer bitkisel ürünler üretimi bir önceki yıla göre yüzde 13,4 azalırken,
sebzelerde üretim yüzde 1,8, meyveler, içecek ve baharat bitkilerinde yüzde 5,4
artış olmuştur. 2021 yılında üretim tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerde 61,7
milyon ton, sebzelerde 31,8 milyon ton ve meyvelerde 24,9 milyon ton olarak
gerçekleşmiştir.
Bu yıl yaşanan şiddetli kuraklık ve diğer afetler en fazla arpa, buğday ve
baklagil ürünlerinde verim kayıplarına neden olmuştur. Bir önceki yıla göre
buğday üretimi yüzde 13,9 azalarak 20 milyon 500 bin tondan 17 milyon 650 bin
tona, arpa üretimi yüzde 30,7 azalarak 8 milyon 300 bin tondan 5 milyon 750 bin
tona gerilemiştir. Baklagillerden kırmızı mercimek üretimi bir önceki yıla göre
yüzde 30,6 azalarak 328 bin 418 tondan 228 bin tona, nohut üretimi yüzde 24,6
azalarak 630 bin tondan 475 bin tona, yeşil mercimek üretimi yüzde 17,4
azalarak 42 bin 397 tondan 35 bin tona gerilemiştir.
Bu yıl çeltik üretiminin fazla yapıldığı illerde ekim
alanlarında artış görülmüştür. Ayrıca bu yıl çeltik üretiminin yapıldığı
illerde üretimi etkileyen önemli düzeyde afet yaşanmamıştır. Bu nedenle çeltik üretimi geçen yıla göre
yüzde 2 artarak 980 bin tondan 1 milyon tona ulaşmıştır.
Dane mısır üretimi yüzde 3,8 oranında artarak 6 milyon
500 bin tondan 6 milyon 750 bin tona ulaşmıştır.
Yağlı tohumlar üretiminde geçen yıla göre yüzde 15,5 oranında artış
gerçekleşmiştir. Bu yıl soya fasulyesi üretimi geçen yıla göre yüzde 17,2
artarak 155 bin 225 tondan 182 bin tona, ayçiçeği üretimi geçen yıla göre yüzde
16,8 artarak 2 milyon 67 bin 4 tondan 2 milyon 415 bin tona, kanola üretimi
geçen yıla göre yüzde 15,2 artarak 121 bin 542 tondan 140 bin tona, yerfıstığı
üretimi geçen yıla göre yüzde 8,4 artarak 215 bin 927 tondan, 234 bin 167 tona
ulaşmıştır.
Şeker pancarı üretimi yüzde 20,7 azalarak 23 milyon 25 bin 738 tondan 18 milyon
250 bin tona, tütün üretimi geçen yıla göre yüzde 7,7 azalarak 73 bin tona
gerilemiş, pamuk üretimi geçen yıla göre yüzde 26,9 artarak 2 milyon 250 bin
tona ulaşmış, çay üretimi aynı seviyede kalarak 1 milyon 400 bin ton olarak
gerçekleşmiştir.
Patateste geçen yıl pandemi nedeniyle tüketimdeki daralmaya bağlı olarak
depoda bulunan arz fazlası ürünler ve erkenci ürün hasadının başlamasıyla
çiftçilerin ürünleri elinde kalmıştır. Bu nedenle patates ekim alanlarında
daralma olmuş üretim yüzde 1,9 azalma ile 5 milyon 100 bin tona gerilemiştir.
Toplam sebze üretimi geçen yıla göre yüzde 1,8 oranında artarak 31 milyon
753 bin 466 tona, meyve üretimi geçen yıla göre yüzde 5,4 oranında artarak 24
milyon 902 bin 597 tona çıkmıştır.
Antep fıstığında yok yılı olması nedeniyle üretim yüzde 59,7 azalarak 296
bin 376 tondan 119 bin 355 tona gerilemiştir.
Fındık ürününde bu yıl kuraklık nedeniyle hastalık ve zararlıların artması
nedeniyle rekoltede azalma beklenirken TÜİK sonuçlarına göre yüzde 2,9 artışla
üretim 665 bin tondan 684 bin tona ulaşmıştır.”
Hayvansal üretimde yaşanan gelişmeleri ise Bayraktar, şöyle açıkladı:
“Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, büyükbaş ve küçükbaş hayvan
sayısı 2011 yılından itibaren artmıştır. Mevcut verilere göre; 2011’de 12
milyon 484 bin baş olan büyükbaş hayvan sayımız, 2020 yılında 18 milyon 155 bin 388 baş, 2021 yılı
birinci döneminde ise 18 milyon 318 bin 383 baş olmuştur.
2011’de 32 milyon 310 bin baş olan küçükbaş hayvan sayısı ise; 2020 yılında 54 milyon 112 bin 626
baş, 2021 yılı birinci döneminde ise 57 milyon 417 bin 349 baş olmuştur.
Kırmızı et üretimi, 2011’de 776 bin 915 ton, 2019 yılında
ise 1 milyon 201 bin 470 baş olmuştur. Türkiye İstatistik Kurumu, 2020 ve 2021
yıllarına ait verileri henüz açıklanmadı. 2021 yılı besiciler için sıkıntılı geçti. Yükselen yem
fiyatları üretimi zora soktu. Besiciler önlerini göremediklerini, yem
fiyatlarının yüksekliğini, kesim fiyatlarının sürdürülemez seviyelerde olduğunu
ifade ederek ahırına hayvan koymayacaklarını açıkladı.
Toplam süt üretimi, 2011’de 15,1 milyon ton, 2018 yılında ise 22,1 milyon
ton, 2019 yılında 22,9 milyon ton olarak gerçekleşti. Türkiye İstatistik
Kurumu, 2020 ve 2021
yılı üretim rakamlarını açıklamadığı için, bu yıllara ait değerlendirme
yapılamıyor.
Türkiye’de üretilen sütün yaklaşık
yarıya yakını sanayiye aktarılıyor.
Süt sektörü, kırmızı et açısından çok önemlidir. Sütte istikrar
sağlanamazsa, kırmızı ette de istikrar sağlanamaz, sürdürülebilir üretim söz
konusu olamaz. Bundan dolayı süt/yem paritesi uzmanların söylediği gibi 1,5
seviyesinde olmalıdır.
Çiğ süt fiyatı, Temmuz-Aralık 2021 tarihleri arasında brüt 3 lira 20 kuruş
olarak belirlendi. Aynı dönemde yem fiyatları ise yüzde 48 oranında arttı.
Bunun üzerine, Birliğimizin de içinde olduğu süt üretici örgütleri 24 Kasım
2021 tarihinde, ‘süt fiyatlarının artırılması gerektiği konusunda’ kamuoyuna
ortak açıklama yaptı. Netice de Ulusal Süt Konseyi Aralık ayı için süt fiyatını
brüt 4 lira 70 kuruş olarak belirledi.
Ancak, döviz kurundaki düşüşe rağmen yem fiyatlarında beklenen indirim
gerçekleşmediği için mevcut çiğ süt fiyatı, 0,90’ları bulan parite ile olması
gereken 1,5 değerinin oldukça altında kaldı. Yaşanan bu gelişmeler süt
üreticisini çok zor durumda bıraktı.
TÜİK verilerine göre; küçükbaş hayvan sayımız, 2021 yılında 57,4 milyon
baştır. Avrupa Birliği ülkelerinde domuz eti
dahil yıllık kırmızı et tüketimleri 70-
Kanatlı sektöründe; 2020 yılı itibariyle 2,1 milyon ton tavuk eti, 19,8
milyar adet de yumurta üretimi gerçekleşmiştir. 2021 yılı Ocak-Ekim döneminde,
geçen yılın aynı dönemine göre, tavuk eti üretimi yüzde 3,2 artışla 1 milyon
784 bin 627 tondan, 1 milyon 841 bin 759 tona yükselirken, tavuk yumurtası
üretimi yüzde 2,2 azalışla 16 milyar 354 milyon 409 bin adetten, 15 milyar 994
milyon 504 bin adede düşmüştür.
Yumurta sektörünün en büyük sorunu plansız üretim ve arz fazlasına bağlı
üretici fiyatında yaşanan düşüşlerdir.
Tavuk eti üreten birçok kümes yüksek maliyet ve sürdürülemez gelir
nedeniyle borçlarını ödeyememiş, işletmesini kapatmış veya borç karşılığı
bankaya vermek zorunda kalmıştır. Ayaktaki işletmeler de bu şekilde daha fazla
devam edemeyeceklerini söylüyor. Bu durum sektöre yeni işletmelerin girmesini
de engelliyor. Damızlık konusunda büyük oranda dışa bağımlılık hala devam
ediyor. Bütün sektör paydaşları yabancı damızlığa çözüm için gereken çabayı
göstermelidir.”
Genel
Başkan Bayraktar, Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin 2021 yılı faaliyetlerini
ise şöyle sıraladı:
“2021
yılında şiddetli bir biçimde yaşanan kuraklıkla ilgili basın toplantıları
düzenledik.
İl
Koordinasyon başkanlarıyla görüşerek çözüm önerilerini konuştuk ve raporlarımızı
ilgili Bakanlıklara ilettik.
Kuraklık
desteğinin uygulanmasını sağladık.
Ziraat
Odası genel sekreterleriyle bir araya gelerek Odalarımızın hizmet kapasitesinin
güçlendirilmesi konusunda yapılması gerekenleri konuştuk.
Pandemi
nedeniyle uygulanan tam kapanma döneminde çiftçilerimiz ve Ziraat Odalarımızın
yaşadıkları mağduriyetlerle ilgili olarak İçişleri Bakanlığımız ile Tarım ve
Orman Bakanlığımız nezdindeki taleplerimiz olumlu karşılandı.
Girişimlerimiz
sonucunda, üreticilerimizin üretimden kopmamaları için ilgili bakanlıklar
tarafından ek bir genelge yayımlanarak, çiftçilerimizin e-devlet sistemi
üzerinden ‘Çalışma İzni Görev Belgesi’ almalarına gerek olmadan tarımsal üretim
faaliyetlerini sürdürmeleri sağlandı.
Üreticilerimizin
Tarım ve Orman Müdürlüklerinden alınan ‘Çiftçi Kayıt Sistemi Belgesi’ veya
Ziraat Odalarınca verilen yıl tasdikli ‘Çiftçi Belgesi’ni ibraz etmeleri
yeterli oldu.
Görüntülü
basın açıklamalarıyla tavuk eti, arıcılık, kuru üzüm, ayçiçeği, kuru incir,
süt, kuru soğan, patates, fındık, kuraklık, artan girdi fiyatları ve kredi
borçları konularında kamuoyunu bilgilendirdik.
Çiftçilerimizin
sorun yaşadığı, soğan, patates, çay, limon, domates, mercimek, nohut ve pamuk
gibi ürünlerde ve doğal afetler konusunda da ilgili ziraat odası
başkanlarımızla video konferanslar yaptık.
Sorunları
tespit ettik ve çözüm önerileriyle birlikte raporlarımızı ilgili Bakanlıklara
ilettik.
Video
konferanslarla Et Süt danışma kurulunu toplayarak, toplantıya katılan süt
üreticisi örgüt başkanlarıyla üreticilerin yaşadığı sorunları ve çözümü için
yapılması gerekenleri görüştük.
Ulusal Süt
Konseyine çağrıda bulunduk.
İçişleri
Bakanlığı ile 2021 Afet Eğitim Yılı kapsamında, ’Afet Eğitim İş Birliği
Protokolü’nü imzaladık.
Türkiye
Ziraat Odaları Birliği olarak yangınlardan zarar gören çiftçilerin yaralarını
sarmak ve yanan alanların ağaçlandırılması için yardım kampanyası başlattık.
Çiftçiye
verilen tarımsal desteklerden yüzde 4 stopaj kesilmesiyle ilgili yanlış
uygulamanın başlatıldığı 2016 yılından beri hukuka aykırı bu kesintinin
yapılmaması için Birliğimizin her platformda yaptığı itirazlar ve girişimler
nihayet 2021 yılında sonuç verdi.
26 Ekim
2021’de yürürlüğe giren Vergi Usul Kanunu’ndaki değişiklikle bundan böyle
çiftçiye verilen desteklerden vergi kesilmeyecek.
Bu
kapsamda 2 milyon üreticiye de faiziyle birlikte geriye dönük ödeme yapılacak.”
Türkiye
Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Bayraktar, 2022 yılı için Birliğin talep
ve beklentilerini ise şöyle özetledi:
“Ülkemizde
girdi fiyatları üreticilerin alım gücünün çok üstündedir. Girdi fiyatları makul
seviyelere çekilmeli veya girdi destekleri üreticinin alım gücü göz önüne
alınarak artırılmalıdır.
Destek
bütçesi, Tarım Kanunu’nda belirtildiği gibi Gayrisafi Milli Hasıla’nın en az
yüzde 1’i oranında olmalıdır. Destekler ekimden önce açıklanmalı ve
zamanında verilmelidir. Desteklerde adalet sağlanmalı, küçük aile
işletmelerine öncelik verilmelidir.
Organik
tarım ve iyi tarım uygulamalarında destekler artırılmalı ve üreticilerin
desteklerden her yıl faydalanması sağlanmalıdır.
Gençleri
tarımda tutabilmek için genç çiftçilere yönelik ek teşvik ve destekler
getirilmelidir.
Çeşitli
nedenlerle Çiftçi Kayıt Sistemine dahil edilemeyen, ancak tarımsal üretim
yapılan araziler de tarımsal desteklerden faydalanmalıdır.
Organik,
organomineral ve toprak düzenleyicilerin kullanımı yaygınlaştırmak için
desteklemeye devam edilmelidir.
Zeytinyağı
ve pamuk prim desteğine getirilen dekara verim sınırlaması kaldırılmalıdır.
Biyolojik
ve biyoteknik mücadele desteği arttırılmalıdır.
Ülkemizde
zaman zaman arz talepte denge sorunu yaşanmaktadır. Özellikle patates, soğan,
limon, portakal ve mandalina gibi ürünlerde üretim planlaması yapılmalı
pazarlama sorunları en aza indirilmelidir.
Soğan üreticilerimizin
birkaç yıldır yaşadıkları pazarlama sorunları 2021’de de artarak devam etti.
Özellikle bazı illerimizde yüzbinlerce ton soğan üreticimizin elinde kaldı. Soğan
kilogram maliyeti 1 lira olmasına rağmen 50-60 kuruşa dahi alıcı bulamadı.
İhracatın açılması bile sorunun çözülmesine yetmedi. Acil bir şekilde geçen yıl
olduğu gibi Toprak Mahsulleri Ofisi alım yaparak kuru soğana müdahale
etmelidir.
Narenciye
dekar başına desteklenmelidir. İşçilik maliyetlerini karşılayabilmesi için
ihracatçıya verilen ton başına 100 TL destek, limonda en az ton başına 500 TL
olmalı çiftçilerimizin de ton başına verilen teşvikten faydalanması sağlanmalıdır.
Bu
ürünlerin üretim fazlalığında ve/veya krizlerde olduğu gibi talep azalışının
yaşandığı durumlarda üreticinin fiyatı düşmekte, alıcı bulamamaktadır. Bu
durumda devletin kurumlarıyla piyasaya müdahalesi şarttır.
Şekerpancarı alım fiyatı 2021 yılında yüzde 25 artışla 420
lira/ton olarak açıklanmıştır. Ancak girdi fiyatlarındaki dayanılmaz artışlar
dikkate alındığında bu oranın yeterli olmadığı ve bu fiyatlarla pancar
üreticisinin üretime devam edemeyeceği görülmüştür. Ayrıca, enflasyonu
yükseltmemek amacıyla son birkaç yıldır şeker fiyatlarına zam yapılmaması gibi
politikalardan pancar üreticisi de oldukça olumsuz etkilenmiştir.
Son dönemde üreticilerin gündeme getirdiği talepler ise
şöyle özetlenebilir; Pancar üretiminde verilen avansların artırılması, küspe
haklarındaki oranın yükseltilmesi ve küspe fiyatlarının piyasaya göre
belirlenmesi, fire oranlarının düşürülmesiyle ilgili beklentiler artmıştır.
Ayrıca pancar çiftçisi, ödemelerin üreticilerin pancar teslim tarihine göre
belirlenmesini ve bazı fabrikaların gerektiği şekilde kapasite artırımı
yapılarak söküm ve teslimin geç tarihe bırakılmamasını beklemektedir. Bunlara
ilaveten hem özel sektörün hem de kooperatiflerin açıkladığı pancar fiyatları
dikkate alınarak çiftçimizin üretmeye devam edebileceği bir “referans fiyat”
açıklanmasının da önemli olduğu düşünülmektedir.
Ülkemiz
açısından stratejik ve temel bir ürün olan buğdayda ithalat sürmektedir. Ancak,
pandemi sürecinde ihracatçı ülkelerden buğday bulmak zorlaşmış ve daha pahalı
bir hale gelmiştir.
Kullanılmayan
tarım alanlarını değerlendirerek, verimliliği artırarak rahatlıkla 30 milyon
tona yakın buğday üretimine ulaşabilir, ithalat yapmadan hem ülke ihtiyacımızı
hem de ihracat için gerekli hammaddeyi sağlayabiliriz.
2018
yılında uygulamaya konulan münavebe sisteminde de sorun çıkmaktadır. Başka ürün
üretme imkânı olmayan bazı tarım alanlarıyla ilgili özel düzenleme
yapılmalıdır. Münavebeye giren üründen dolayı çiftçinin uğradığı gelir kaybı
destek olarak verilmelidir.
Üretimde
verim ve kalitenin artırılması için sertifikalı tohum kullanımına verilen
destekler artırılmalı, sebze tohumu ve fidelerinde uygulanmakta olan KDV, diğer
tohumluklarda olduğu gibi yüzde 1’e indirilmeli, tohumda AR-GE çalışmalarına
hız verilmeli, dışa bağımlılık azaltılmalıdır.
Çiftçi
Kayıt Sistemi’ne kaydı olsun olmasın tüm çiftçilerimizin tüm bankalara ve tarım
kredi kooperatiflerine olan borçları faizleri silinmek suretiyle uzun vadeyle
yapılandırılmalıdır.
Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri
çiftçimizin düşük faizli kredi ihtiyacının tamamını karşılamalıdır. Bu amaçla
tarımsal kredi kullanımı için verilen destek miktarı artırılmalıdır.
Başta Ziraat Bankası olmak üzere
tüm bankalar ve Tarım Kredi Kooperatifleri tarafından uygulanan yüksek faiz
oranları düşürülmelidir.
Kredi maliyetlerinin düşürülmesi amacıyla bankalar ve tarım kredi
kooperatifleri masraf, komisyon, ipotek, hayat sigortası, tarım sigortası gibi
çiftçinin masrafını artıran taleplerde bulunmamalıdır.
Her ne
kadar tarım sigortasında sigorta prim oranları bazı risklerde düşürülse de
artan ürün fiyatları poliçe fiyatlarını artırmaktadır. Bu amaçla sigorta prim oranlarında
indirim devam etmelidir.
Çiftçi
Kayıt Sistemi’ne dahil olmayan çiftçiler de tarım sigortası yaptırabilmelidir.
Köy bazlı
olarak uygulanan kuraklık verim sigortasında tüm ürünlerde parsel bazına
geçilmeli, tüm ürünler ve riskler kapsama alınmalıdır.
2022
yılında pilot olarak uygulanmaya başlanan Gelir Koruma Sigortası çiftçileri
afetlere karşı daha fazla koruyacak şekilde yaygınlaştırılmalıdır.
Tarım
sigortası kapsamında halen yer almayan risklerin veya çeşitli nedenlerle
sigorta yaptıramayan çiftçilerin afet zararını karşılayacak şekilde destekleme
her yıl yapılmalıdır.
2021 yılında toplam çay üretiminin yarıya yakını düşük
fiyatla özel sektöre verilmiştir. Yıllardır çay alımı ve pazarlaması konusunda
yeterince etkin bir politikanın uygulanamaması çayda sorunları artırmıştır. Bu
sorunların çözümü için hazırlanan Çay Kanunu taslağı bir an önce
yasalaşmalıdır.
İklim
değişikliğinin etkisini azaltmak ve su gibi önemli bir metada
sürdürülebilirliği sağlamak amacıyla yeraltı barajlarının yapımına hız verilmeli
ve sayıları artırılmalıdır.
Elektrik
ve sulama borçlarının desteklerden mahsup edilmesiyle ilgili uygulama
kaldırılmalıdır.
Çiftçilerimizin
ekonomik açıdan örgütlenmeleri desteklenmelidir. Bu örgütler idari ve mali
yönden güçlendirilmeli, fonksiyonel ve profesyonel olmaları sağlanmalıdır.
Sözleşmeli
üretim, lisanslı depoculuk ve ürün ihtisas borsaları yaygınlaştırılmalıdır.
Depo kurulumu tüm bölgelerde destekleme kapsamına alınmalıdır. Lisanslı
depoculukta küçük çiftçilere pozitif ayrıcalıklar tanınmalıdır.
Hayvancılıkta
öncelikle sürdürülebilir bir süt fiyatı tesis edilmelidir. Ülke içi bitkisel ve
hayvansal üretim teşviklerine devam ederek besilik dana da dahil her türlü
ithalatın kısa zamanda ülke gündeminden çıkarılması sağlanmalıdır.
Hayvansal
ürünlerde üreticiden tüketiciye kadar ki süreçte bütün aktörlerin kar marjları
belirlenmeli, nihai tüketici fiyatından tüm aktörlerin sürdürülebilir gelir
elde edebilmesi sağlanmalıdır.
Bir an
önce, küçükbaş hayvan sayımızı artırmalı, nüfus artışı ve beslenme
alışkanlıklarının değişmesiyle kırmızı ette verilebilecek açığı küçükbaş etiyle
kapatmalıyız.
Hayvancılığın
geliştirilmesi için meralar korunmalı ve ıslah edilmelidir.
Özellikle
küçükbaş hayvancılıkta çoban sorunu halledilmelidir.
Buzağı
kayıpları, hayvan hastalıklarıyla mücadele ve bakım ve beslemeyi içeren eylem
planları oluşturulmalıdır.
Yem sanayi
piyasası kontrol edilmeli, kalite ve fiyat yönünden veriler toparlanmalı,
piyasaya gerektiğinde müdahale edecek mekanizmalar hayata geçirilmelidir. Bu
kapsamda Tarım ve Kredi Kooperatifleri ve üretici örgütleri üreticilere uygun
fiyattan yem teminin de etkin rol almalıdır.
Soya başta
olmak üzere yem hammaddelerinde dışa bağımlılıktan kurtulmaya yönelik üretim ve
eylem planları belirlenmeli, bu kapsamda iş planı yapılmalı, sözleşmeli üretim
kapsamında bu ürünlerin alım garantili satışları düzenlenmeli, destekler bu
üretim sistemine monte edilmelidir.
Yem
bitkileri üretiminde destekler artırılmalı, desteğin tüm üreticileri kapsaması
sağlanmalıdır.
Et ve Süt
Kurumu güçlendirilmeli, bağımsız olarak hareket edebilecek bir statüye
kavuşturulmalı, piyasayı düzenlemeye yönelik görevlerini yerine getirmesi için
gerekli kaynaklar sağlanmalıdır.
Broiler
üreticisinin tavuk başına alacağı ücret sürdürülebilir seviyeye getirilmelidir.
Sözleşmede belirlenen üretici fiyatı şeffaf bir şekilde, üreticiye
sürdürülebilir bir gelir sağlayacak, performansa dayalı belli bir metodolojiye
bağlı olarak belirlenmeli, bu konuda paydaşlarca oluşturulacak komisyonca bir
çalışma yapılmalıdır.
Özellikle
yumurta sektöründe üretim planlaması yapılamaması çoğu zaman sıkıntı
oluşturmaktadır. Bu nedenle üretim kapasite artışlarının yumurta tüketimi ve
ihracat miktarlarına paralel bir seyir izlemesine, arz fazlası oluşmaması için
üretim planlaması yapılmasına, yurt dışı damızlık girişlerinin de bu planlamaya
paralel hale getirilmesine ihtiyaç vardır.
Ülkemiz
kanatlı sektöründe hastalıkların her zaman risk olduğu düşünülerek mücadeleden
taviz verilmemelidir. Damızlık ihtiyacının yurt içinden karşılanmasına yönelik
Ar-Ge yatırımları artırılmalıdır.
Dünyada
çok büyük miktarlarda kanatlı eti ve kanatlı ürünleri, yumurta ve yumurta
ürünleri, süt ürünleri talebi vardır. Bu talep değerlendirilmeli, başta
Ortadoğu olmak üzere yakın pazarlara yoğunlaşmalı, mevcut pazarlarda rekabet
edici ve pazar payını artırıcı tedbirler alınmalıdır. Verilen ihracat
destekleri artırılmalıdır.
Başta
peynir olmak üzere ürünlere katma değer kazandırılma ve markalaştırma
çalışmalarına hız verilmelidir.
Hayvan
hastalıkları ile etkili mücadele edilmelidir.
Tarımsal
yayım ve danışmanlık hizmetinin kesintisiz sürdürülebilmesi gerekmektedir.
Dolayısıyla, tarım danışmanlarımızın ve onlardan önemli bir hizmet alan
çiftçilerimizin mağduriyetlerinin önlenmesi için tarımsal yayım ve danışmanlık
desteği artırılmalıdır. Bununla ilgili mevzuat ivedilikle çıkarılmalıdır.
Kadın ve
genç çiftçilere pozitif ayrımcılık yapılmalı, zor şartlarda üretim yapan
çiftçilere her yıl için 90 gün fiili hizmet zammı (yıpranma payı) verilmelidir.
Genç çiftçilerin
tarım BAĞ-KUR primleri devlet tarafından karşılanmalıdır.
Pozitif
ayrımcılığı hak eden kadın çiftçilerimizin sosyal güvenlik sistemine
katılımının desteklenmesi için, gençlerimizi ve kadın çiftçilerimizi tarımda
tutmak için teşvik edici önlemler alınmalıdır.
Tarımda
çalışan kadınlar, sigortalı olmadan önce gerçekleşen doğum nedeniyle, hizmet
borçlanması yapılabilmelidir.
Muafiyette
geçen süreler çiftçilerimizin çalışma gün sayılarına eklenmelidir.
Diğer
sigortalılar 7 bin 200 prim gün sayısı ile emekli olurken, Tarım bağ-kurlular
ve esnaf bağ-kurlular 9 bin gün prim ödemektedir. Çiftçilerimizi rahatlatmak
için, yıpranma payı verilmeli, diğer meslek gruplarına göre çiftçimizin tarımı
terk etmemesi için bu avantaj sağlanmalıdır.”
Tarım ve
kırsal kalkınmada görev alabilecek Ziraat Mühendislerimizin pek çoğu iş
bulamamakta veya alanlarının dışında istihdam edilmektedir. Ziraat
mühendislerimizin eğitimleri boyunca kazandıkları bilgi ve becerilerini
uygulayabilecekleri ortamlarda çalışmaları hem mesleki onurlarının güçlenmesini
sağlayacak hem de ülkemizin tarım sektörünün ilerlemesine katkı sağlayacaktır.
Bakanlığımızın
daha fazla sayıda tarım danışmanı istihdamı için daha kapsamlı düzenlemeler
yapmasını ve bu bağlamda ziraat mühendislerinin daha fazla desteklenmesini
bekliyoruz.
“Ülkemiz
tarımının önemli sorunları olmakla birlikte çok da büyük bir potansiyeli
bulunmaktadır. Çiftçilerimiz,
bütün zor şartlara rağmen üretimden kopmuyor. Bu büyük bir şanstır.
Çiftçilerimiz, çalışıyor, üretiyor ama yeterince para kazanamıyor. Çözülmesi
gereken sorunlarımız var.
Bu sorunlar çözülür ve yeterli destek verilirse çiftçilerimiz üretimden kopmaz
ve 2022 yılında üretimde sıkıntı yaşamayız.
Tüm halkımıza, çiftçilerimize doğal afetlerden uzak,
bereketli, sorunsuz bir yıl temenni ediyorum.