-Toprak Bayramı, Dünya Çölleşmeyle Mücadele
Günü…
-TZOB Genel Başkanı Bayraktar: “Binlerce yılda oluşan toprağın gelecek nesillere sağlıklı ve temiz bir şekilde bırakılması herkesin görevidir”
-“Toprağa
ve tarıma hizmet kutsaldır. Toprak için yapılan her mesai, insanlık adına faydalı bir iştir”
-“Türkiye topraklarının yüzde 76’sı organik madde bakımından yetersizdir”
-“Tarımda sorun yaşamamak için topraktaki organik madde seviyesi yükseltilmelidir”
-“Kullanılan
kimyasal miktarının artması biyolojik dengenin bozulmasına ve tarım alanlarının kirlenmesine neden oluyor”
-“Organik gübre kullanımı özendirilerek, kimyasal gübrelerin kullanımının azaltılması olumsuzlukların oluşmasını kısmen engelleyecektir”
-“Her
geçen gün çoğalan nüfusun tabii kaynaklara gittikçe artan talebi ve baskısı, yanlış uygulamalar çölleşmenin en önemli sebebidir”
-“Ülkemizde,
çölleşme ile mücadele ve kuraklığın etkilerini azaltma konusunda acil tedbirlerin alınması zorunludur”
-“Tarım
arazilerinin daha verimli kullanımı için parçalanmış arazilerin birleştirilmesi, ekonomik kazanç elde edilecek büyüklüğe ulaştırılması gereklidir”
Ankara – 16.06.2018 – Türkiye Ziraat Odaları
Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, tarımın yüzde 98’inin toprakta
yapıldığına işaret ederek, “Binlerce yılda oluşan toprağın gelecek nesillere
sağlıklı ve temiz bir şekilde bırakılması herkesin görevidir” dedi.
Bayraktar, bu yıl aynı güne denk gelen Toprak
Bayramı ile Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü dolasıyla yaptığı açıklamada, bitkilere
durak yeri ve besin kaynağı olan toprağın önemine işaret etti. Yaşamın kaynağı
olan toprağın tükenebildiğini ancak yeniden üretilemeyeceğini belirten
Bayraktar, “Bir Afrika atasözünde denildiği gibi bu topraklar atalarımızdan
miras değil, gelecek nesillerin bize emanetidir. Gelecek nesillere daha iyi bir
dünya bırakmak istiyorsak, toprağa ve çevreye özen göstermeliyiz” diye konuştu.
Tüm ülkelerin toprağı koruyan politikalar izlemesi gerektiğini vurgulayan
Bayraktar, “Toprağa ve tarıma hizmet kutsaldır. Toprak için yapılan her mesai,
insanlık adına faydalı bir iştir” ifadelerini kullandı.
-Topraktaki
organik madde azlığı sorunu-
Topraktaki organik madde düzeyinin tarımsal
üretimi etkileyen en önemli faktörlerden biri olduğunu belirten Bayraktar,
Türkiye topraklarının yüzde 76’sının organik madde bakımından yetersiz olduğunu
bildirdi. Toprağa can veren organik maddelerin her geçen gün azaldığını
belirten Bayraktar, şöyle devam etti:
“Toprak hassas bir terazi gibidir.
Aldığınızın karşılığını tekrar toprağa vermeniz gerekir. Organik madde
çoğalırsa toprakta canlılık ve buna bağlı olarak verimlilik artar. Organik
madde azalırsa verimlilik azalır. Organik maddelerin yok olduğu topraklar,
zaman içinde kullanılmaz hale gelecektir. Organik madde yok olursa, topraktaki
canlılar da yok olur. Bu şartlarda toprak ölür. Ölü bir toprakta, bitkiler ve
ölen tüm canlılar mikroorganizma faaliyeti olmadığı için çürümez, parçalanma
olmaz. Neticede doğanın dengesi bozulur. Türkiye’nin toprak yönetimi açısından
en önemli sorunlarının başında topraktaki organik madde seviyesinin
yetersizliği gelmektedir. Tarımda sorun yaşamamak için topraktaki organik madde
seviyesi yükseltilmelidir.”
-“Kimyasal
gübrelerin kullanımının azaltılması olumsuzlukların
oluşmasını kısmen engelleyecektir”-
Nüfus artışına paralel olarak tarımsal
ürünlere olan talep artışının entansif (tarımda verimi artıracak sulama,
gübreleme, kaliteli tohum, ilaç, makine gibi tüm olanakların kullanıldığı
yöntem) üretimi zorunlu kıldığını anlatan Bayraktar, yüksek verimin öncelik
olduğunu bu üretim sisteminin bazı sorunlara neden olduğuna dikkat çekti. Gıda
üretiminde kullanılan kimyasal miktarının artmasının biyolojik dengenin
bozulmasına ve tarım alanlarının kirlenmesine neden olduğunu belirten Bayraktar,
şunları söyledi:
“Bu durum, tarımda sürdürülebilir bir üretim
anlayışını ve toprak dostu bir programın yürürlüğe konulmasını zorunlu
kılmaktadır. Özellikle entansif tarımın yapıldığı alanlarda oluşan kirliliğe;
yanlış ve yoğun kullanılan tarım ilaçları, kimyasal gübreler, dengesiz yapılan
sulama gibi faktörler sebep olmaktadır. Üstelik entansif tarım yöntemi,
yalnızca çevre kirliliği ve doğal dengenin bozulmasına neden olmakla kalmıyor,
aynı zamanda besin zinciriyle tüm canlılara ulaşarak yaşamlarını olumsuz etkiliyor.
Entansif tarımsal üretimde, gübrelemeden kaçınmanın söz konusu olamayacağı
gerçeği dikkate alındığında, organik gübre kullanımı özendirilerek, kimyasal
gübrelerin kullanımının azaltılması olumsuzlukların oluşmasını kısmen
engelleyecektir.
-“Toprak
ve su kaynakları artan rekabetle birlikte risk altına girecektir”-
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)
tarafından yapılan açıklamaya göre 2050 yılına gelindiğinde, dünya genelinde
gıda talebinin yüzde 70, gelişmekte olan ülkelerde ise bu talebin yüzde 100
oranında artması bekleniyor. Artan gıda talebi, tarımsal üretim sistemleri
üzerinde eşi görülmemiş bir baskıya neden olacaktır. Toprak ve su kaynakları
artan rekabetle birlikte risk altına girecektir. Bu nedenle toprak ve su
kaynakları için sürdürülebilir tarım uygulamaları, özel ilgi ve iyileştirme
eylemleri son derece önemlidir. Kısıtlılıkların üstesinden gelmek ve yüksek
risk alanlarındaki kaynak yönetimini geliştirmek için çeşitli seçenekleri
analiz etmek gereklidir. Uluslararası iş birliği ve kalkınma politikalarına
ülke olarak dâhil olmamız bu kısıtlamaların üstesinden gelmemize yardımcı
olacaktır.”
-“Ülkemiz,
dünyada toprak rezervi azalan 20 ülkeden biridir”-
Dünyada 250 milyondan fazla insanın doğrudan
çölleşme ve kuraklıktan etkilendiğini belirten Bayraktar, 4 milyar hektardan
fazla arazinin ise çölleşme tehdidi altında olduğunu bildirdi. Dünya üzerindeki
toprakları genişletmenin ve su kaynaklarını artırmanın mümkün olmadığına dikkat
çeken Bayraktar, “Bize düşen görev, bu kaynakları kirletmeden, yok etmeden,
verimli ve sürdürülebilir bir şekilde kullanarak gelecek nesillere, en temiz ve
verimli haliyle bırakmaktır” dedi.
Ülkemizin dünyada toprak rezervi azalan 20
ülkeden biri olduğunu söyleyen Bayraktar, şöyle devam etti:
“Yüzölçümü 78,06 milyon hektar olan
ülkemizin, 37,9 milyon hektar toplam tarım alanı varken, işlenen tarım arazisi
23,4 milyon hektardır. Ülkemizde tabii çöl bulunmamaktadır. Ancak coğrafi
konumu, iklimi, topografyası ve toprak şartları arazi tahribatına ve kuraklığa
karşı hassasiyeti artırmakta, bu durum çölleşme ve kuraklıktan en fazla
etkilenen ülkeler arasında yer almasına sebep olmaktadır. Topraklarımızın
korunmasının ne denli önemli olduğu açıkça görülmektedir.
-“Ülkemiz, ‘çölleşmeye fazla duyarlı’
ülkeler arasında yer alıyor”-
Ülkemizdeki
çölleşmenin başlıca sebepleri; toprak erozyonu, hatalı tarım uygulamaları ve
arazi kullanımı, kimyasal gübre ve ilaçların bilinçsiz kullanımı, hatalı sulama
teknikleri sonucu tuzlanma, ormansızlaşma, aşırı otlatma ve üst toprağın
kirlenmesi sayılabilir. Bunların yanında her geçen gün çoğalan nüfusun tabii
kaynaklara gittikçe artan talebi ve baskısı çölleşmenin en önemli sebebidir.
Kentsel
yapılaşmanın, iyi nitelikli araziler üzerinde yoğunlaşması, tarım yapılan
alanların daha düşük nitelikli arazilere doğru kaymasına yol açmıştır. İyi
nitelikli üretken araziler üzerinde kurulan sanayinin, tarıma göre ekonomiye
katkısının daha fazla olması, istihdam edilen kişi sayısının yüksekliği
düşünülerek oluşturulan politikalar, maalesef verimli tarım arazilerinin de
elden çıkmasına sebep olmuştur.
Ekolojik olarak hassas olan alanlarımızda
başta bitki örtüsünün tahribi ile tabii dengenin bozulması, toprak ve ana
materyalin aşınmasına yol açmaktadır. Bu durum Konya, Iğdır illeri ile Güneydoğu
Anadolu Bölgesi olmak üzere Türkiye’nin bütün bölgelerinde arazi bozulumuna ve
çölleşmeye sebep olmaktadır.
Ülkemiz, iklim koşulları, yer şekilleri,
toprak özellikleri, bitki örtüsü ve insan etkileşimi gibi nedenlerle ‘Dünya Çölleşme
Tehlikesi Haritasında’, ‘çölleşmeye fazla duyarlı’ ülkeler arasında yer alıyor.
Bu nedenle ülkemizde çölleşme ile mücadele ve kuraklığın etkilerini azaltmada
acil tedbirlerin alınması zorunludur.