Sel
Felaketi
Çay Fiyatları
Süt Üreticisi Mağdur
Kuraklığın Üreticiye
Etkileri
Şanlıurfa’da Elektrik
Kesintisi
TZOB Genel Başkanı
Bayraktar:
-“Yangının
yaralarını saramadan sel felaketiyle sarsıldık”
-“Çay
hasadının devam ettiği ilçelerde özel sektörün alım fiyatları kiloda 2 buçuk
liraya gerilemiştir”
-“Çay
üreticisinin ana güvencesi ÇAYKUR’dur”
-“Çay
üreticisi kanunun bir an evvel çıkarılmasını beklemektedir”
-“Çiğ süt üreticisinin alım
gücü, üretimi devam ettirecek seviyede değildir”
-“Son
yedi aydır çiğ süt destekleri ödenmiyor”
-“Kuraklıktan
zarar gören üreticilerin destekleri bir an önce ödenmelidir”
-“Şanlıurfa’da elektrik kesintilerine bir an önce son verilmelidir”
Ankara- 16.08.2021- Türkiye Ziraat Odaları
Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, ülkemizde üretilen ve Doğu Karadeniz
Bölgesinin en önemli geçim kaynaklarından olan çay, son dönemlerde fiyatlarıyla
üreticiyi mağdur eden çiğ süt, ülkemizde üreticimizi ciddi zararlara uğratan
kuraklık ve Şanlıurfa’da yaşanan elektrik kesintileri hakkında açıklama yaptı.
Açıklama öncesi ülkemizde ardı ardına yaşanan felaketlere
değinen Bayraktar, tüm vatandaşlara geçmiş olsun dileklerini iletti:
“Temmuz ayında ardı ardına çıkan yangınlarda ciğerimiz yandı. Daha yangının yaralarını saramadan Karadeniz Bölgesindeki sel felaketiyle sarsıldık, onlarca canımızı kaybettik. Yüzlerce tarım arazisi, ev, işyerleri ve araçlar sel suları altında kaldı. Felaketlerde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, acılı ailelerine sabırlar dilerim. Yaralanan vatandaşlarımıza da geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Allah ülkemizi ve vatandaşlarımızı tüm felaketlerden korusun.”
“Çay üretimi ülkemizi
dışa bağımlılıktan kurtardı”
TZOB Genel Başkanı Bayraktar, ülkemizde çay tarımının, Doğu
Karadeniz Bölgesi’nde Artvin, Rize, Trabzon, Giresun ve Ordu illerinde yapıldığını
belirterek çay konusunda yaşanan son gelişmelere değindi:
“Bölgede bulunan küçük arazilerde 200 bin çiftçi ailesi tarafından
yaklaşık 834 bin dekar alanda 1 milyon 420 bin ton civarında yaş çay
üretilmektedir.
Toplulaştırmanın henüz yapılmaması
nedeniyle işletme ölçeğinin küçük olması önemli sorunlardan biridir. İşletme
ölçeğinin büyütülmesi için mutlaka toplulaştırma yapılmalıdır. İşletmelerin
küçük ölçekli olması yanında çay bahçelerinin giderek yaşlanması ve aşırı
yağışlar nedeniyle toprak yapısının bozulması gibi sorunlara da acil çözüm
üretilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda, yaşlanmış çay bahçelerinin yenilenmesi, gençleştirilmesi ve toprak yapısının iyileştirilmesi aşamasında çay üreticilerimiz devlet tarafından daha fazla desteklenmelidir. 2016 yılından bu yana kiloda 13 kuruş olarak ödenen destek miktarı da artırılmalıdır.”
“Çay
hasadının devam ettiği ilçelerde özel sektörün alım fiyatları kiloda 2 buçuk
liraya gerilemiştir”
Bayraktar, Doğu Karadeniz Bölgemizde
çay hasadının mayıs ayında başladığını belirterek, bölgenin iklimi ve coğrafi
yapısı nedeniyle üreticilerimiz oldukça zor şartlar altında çay yetiştiriciliği
yapmaktadır” diyerek şu açıklamaları yaptı:
“Üreticilerimizin bin bir zorlukla
üreterek hasat ettiği yaş çayın bekletilmeden en kısa sürede işlenmesi
gerekmektedir. Bu nedenle yaş çay alımlarının, ürün kalite kaybına uğramadan ve
üreticilerimiz mağdur edilmeden yapılması üreticilerimizin en büyük isteğidir.
Çayın bölge ve ülke ekonomisi üzerine katkıları dikkate alındığında yaş çay
alım fiyatı üreticilerimiz açısından hayati öneme sahiptir.
Özel sektörümüz çay alım
fiyatlarında üreticilerimizin emeğini ve alın terini dikkate almalıdır. ÇAYKUR
ile özel sektör arasındaki yaş çay alım fiyatının farklılığı ve ÇAYKUR
kotalarının yetersizliğinden kaynaklanan sorunlar üreticilerin her sezon daha
fazla mağduriyetine sebep olmaktadır.
Yaş çayın hasat edildikten sonra
bekletilme süresinin az olması ve ÇAYKUR’un alım kapasitesinin sınırlı olması
gibi nedenlerle üreticiler ürünlerinin önemli bir kısmını da özel sektöre
satmaktadır.
Bölgede yaş çay alımlarının yüzde
53,3’ü ÇAYKUR, yüzde 46,7’si özel sektör tarafından yapılmaktadır.
ÇAYKUR’ un kotalarının dışında kalan
çay alımlarını fırsat olarak gören özel sektörümüz açıklanan fiyatın altında
alım yaparak üreticileri mağdur etmektedir. Özel sektörün açıklanan fiyatlar
doğrultusunda alım yapması için gerekli tedbirler alınmalıdır. ÇAYKUR kotaları
artırılarak fiyat istikrarı sağlanmalıdır.
Bu yıl ÇAYKUR tarafından açıklanan
taban fiyat kiloda 3,87 lira iken, çay hasadının devam ettiği ilçelerde özel
sektörün alım fiyatları kiloda 2 buçuk liraya kadar gerilemiştir. Bu durumda
üretilen çayın yarıya yakını düşük fiyattan pazarlanmaktadır.
Özel sektör, ÇAYKUR’un işleme
kapasitesi ve alım miktarının yetersizliğini ve çiftçimizin bir an önce ürününü
hasat ederek borçlarını kapatma isteğini fırsat olarak görmemelidir.
Diğer taraftan özel sektör;
üreticilerimize bazen teslim edilen yaş çay karşılığında, para yerine yüzde 25
ila 50 arasında değişen oranda kuru çay vermeyi teklif etmektedir. Böylece
pazarlama işini üreticiye yaptırmakta ve kuru çayı da piyasa satış fiyatından
üreticiye satmaktadır. Üreticilerimizi zararına da olsa ürün teslim etmek
zorunda bırakmaktadır.
Bugün bölgede ÇAYKUR olmasa çay
fiyatlarının daha da gerileyeceği ortadadır. Çay üretim havzası haline gelen
bölgenin istikrarlı bir şekilde üretime devam edebilmesi için özel sektörümüzün
de fiyat konusunda en az ÇAYKUR kadar gayret göstermesi gerekmektedir.
Coğrafi konumu nedeniyle çayın
dışında yetiştirilecek ürünleri çok fazla seçme şansı bulunmayan üreticilerimiz
mağdur edilmemelidir.
Özel sektörümüzü yaş çay alımlarında
üreticilerimize haklarını vermede daha dikkatli ve adaletli olmaya davet
ediyoruz.”
“Çay üreticisinin ana güvencesi ÇAYKUR’dur”
Bayraktar
üreticilerin en önemli güvencelerinden birinin ÇAYKUR olduğunu belirtti, sözlerini
şöyle sürdürdü:
“ÇAYKUR’un yapısal iyileştirmelerle
birlikte alım kapasitesi ve sektördeki gücü artırılarak yeri korunmalıdır.
Özellikle özel sektörde fiyatların fazla gerilediği dönemlerde ÇAYKUR’un
fabrika kiralaması sağlanmalı ve özel sektörün düşük fiyatlarına çiftçi mecbur
bırakılmamalıdır.
Bu sezon ÇAYKUR’ un birinci sürgün dönemi yaş çay alım kotası dekara 600 kg olarak, ikinci sürgün de ise 450 kg olarak belirlendi. Üreticilerin değeri fiyattan daha fazla ürün satabilmeleri için ÇAYKUR, ikinci sürgün çay alım kotasını dekarda 550 kilograma yükseltmelidir.”
“Çay
üreticisi kanunun bir an evvel çıkarılmasını beklemektedir”
Yıllardır çay alımı ve pazarlama
konusunda üreticilerin karşılaştığı sorunların çözümünün Çay Kanunu’nun
çıkarılmasından geçmekte olduğunu vurgulayan Bayraktar, “Çay Kanunu’ taslak
çalışmaları Ziraat Odalarımızın da içinde olduğu tüm ilgili kurum ve
kuruluşların çalışmaları ile tamamlanarak Tarım ve Orman Bakanlığına
iletilmiştir” dedi ve üreticinin kanundan beklentilerini açıkladı:
“-Çay yetiştirilen alanların coğrafi
durumunun dikkate alınması,
-Çay işletmelerinin yapısı ve
çiftçilerin sosyal şartlarının göz ardı edilmemesi,
-Açıklanan taban fiyatın altında
ürün pazarlanmasını azaltarak üreticinin istismarını önleyen, emeğini koruyan
ÇAYKUR’ un daha fazla güçlendirilerek varlığını koruması,
-Gereksiz harcamaların engellenerek
çay üreticisine ve kuru çay üretimine odaklanması,
-ÇAYKUR’un çay kota miktarı ile
işleme kapasitesinin artırılması,
-Kaçak çay girişlerinin önlenmesi,
-ÇKS’ye kayıtlılık oranının
artırılması
-Çay bahçelerinin yenilenmesi,
gençleştirilmesi ve desteklerin artırılarak devam ettirilmesi,
-Özel sektörün açıklanan fiyatlardan
alım yapması için gerekli tedbirlerin alınması gibi konular hazırlıkları devam
eden Çay Kanunu’ndan üreticilerin olmazsa olmaz öncelikli beklentileridir. Bu
konuların yasal bir dayanağa kavuşturulması çay sektöründe sık görülen keyfî
uygulamalara engel olacaktır.
Çay üreticisi kanunun bir önce
çıkarılmasını beklemektedir. Kanun taslağının Meclisten bir an önce geçirilmesi
ve yayımlanması konusunda TZOB olarak Bakanlığımıza her türlü desteği vermeye
hazırız.”
Bayraktar, küçük ve sınırlı arazilerde üretim yapan üreticimize bölgenin en önemli ürünü olan çaydan geçimlerini temin etmeleri için gerekli desteklerin verilmesi gerektiğinin altını çizerek sözlerine şöyle devam etti:
“Doğu Karadeniz Bölgesini çay üretim
havzası haline getiren, zor şartlar altında üretim yapan ve zaman zaman doğal
afetlerle karşı karşıya kalan üreticilerimiz doğdukları yerde istihdam edilmeli
ve bu coğrafyadan göç etmek zorunda bırakılmamalıdır.
Artan
girdi maliyetleri ve pandemi süreci ile zor bir üretim sezonu yaşayan
üreticiler aynı zamanda doğal afetlerle de karşı karşıya kaldı.
Yaz aylarını yaşadığımız bu günlerde
çay üretiminin yapıldığı ve hasadın devam ettiği Rize’nin Merkez, Çayeli, Ardeşen,
Fındıklı, Pazar ve Güneysu ilçeleri ile Artvin ilinin Arhavi ve Murgul
ilçelerinde sel ve heyelan afeti meydana geldi.
Gerçekleşen aşırı yağış sonucu
oluşan sel ile dereler taşmış, heyelan olmuş, yollarla birlikte çiftçilerin
evleri de sular altında kalmış ve çaylıklar zarar görmüştür. Zamanında çayını
toplayamayan, heyelan sonucu çay bahçesini kaybeden çiftçiler zor durumdadır.
Afetlerden zarar gören çay
üreticilerine ve yine bu üretim sezonunda başta kuraklık olmak üzere doğal afet
yaşayan tüm çiftçilerimize dekar başına nakdi destek yardımı yapılmalı, Tarım
Kredi kooperatifleri ve bankalara olan kredi borçları faizsiz olarak uzun
vadeli yapılandırılmalıdır.”
“Yerli üretim çayımızdan vazgeçemeyiz”
“Türkiye kişi başına çay tüketiminde
dünyada birinci sıradadır” vurgusunu yapan Bayraktar, Türk toplumunun yerli
üretimden demlenen çayı çok sevdiğini belirtti:
“Türk toplumunun kolay kolay da
yerli çay tiryakiliğinden vazgeçmesi beklenmemelidir. Bu nedenle, bazı tarım
ürünlerinde olduğu gibi çayda da ithalat yoluyla talebe cevap verme yaklaşımı
ülkemize çok pahalıya mal olur.
Ancak, çay üreticilerimizin emeğinin
hakkı tam olarak verilirse Karadeniz bölgemizde üretim devam eder. Şayet bu
sağlanmazsa ithalat yoluyla çay ihtiyacımızı karşılamak sürdürülebilir bir yol
olmayacaktır.”
Bayraktar, Ulusal Süt Konseyi’nin en son toplantısında çiğ
süt tavsiye fiyatını 1 Temmuz-31 Aralık 2021 döneminde altı ay süreyle brüt 3
lira 20 kuruş olarak sabitlediğini hatırlatarak, “Bu fiyat süt üreticilerinin
zarar etmesine neden olacaktır. Önümüzdeki dönemde döviz kur artışlarının yem
başta olmak üzere diğer maliyetlere olası etkileri de dikkate alınarak fiyatlar
yeniden belirlenmelidir” dedi.
“Çiğ süt üreticisinin alım gücü üretimi devam ettirecek
seviyede değildir” diyen Bayraktar, süte ilişkin gelişmeleri şöyle değerlendirdi:
“Üreticilerimiz ocak ayında bir litre süt sattığında 1,1
kilo yem alabilirken, temmuz ayında ancak 0,97 kilo yem alabilmiştir. Yani bir
kilo sütle bir kilo bile yem alamamıştır.
Bilim insanlarımız sürdürülebilir üretim için paritenin 1,5
olması gerektiğini söylemektedirler. Mevcut yem fiyatlarına göre olması gereken
çiğ süt fiyatı 4 lira 57 kuruştur. Hâlbuki süt fiyatları 1 Temmuz-31 Aralık
2021 döneminde altı ay süreyle brüt 3 lira 20 kuruş olarak sabitlenmiştir. Ama
üreticinin eline geçen net fiyat ise 2 lira 94 kuruştur. Aradaki fark çiğ süt
fiyatlarını artırarak, yem fiyatlarını düşürerek ya da çiğ süt primini
artırarak ve destekleri zamanında ödeyerek kapatılabilir.
Çiğ süt fiyatları önümüzdeki dönem için bu şekilde
uygulanmaya devam ederse daha önceki açıklamalarımızda da sürekli
vurguladığımız gibi ne yazık ki hayvanlar kesime gidecek, yeni bir kriz
kaçınılmaz olacaktır.”
Bayraktar, “Fabrika yemi fiyatlarının Temmuz ayında döviz
kurunda yaşanan gerilemeler ve TMO’nun piyasaya ucuz hammadde vermesiyle ancak
yüzde 2 civarında gerilemiştir. Bu düşüş yeterli değildir. Üreticilerimiz daha
büyük düşüşler sağlayacak müdahaleler beklemektedir” diyerek, sözlerini şöyle
sürdürdü:
“Süt yemi fiyatlarına son yedi ayda yüzde 27,9, son bir yılda ise yüzde 62,7 oranında zam geldi. Çiğ süt fiyatları yılsonuna kadar sabitlendi, ama yem fiyatlarının ne kadar yükseleceğini kimse bilmiyor. Merkez Bankası piyasa katılımcıları 2021 Ağustos anketine göre yılsonu dolar kuru beklentisi 8,94 olarak tahmin edilmektedir. Yani yılsonuna kadar döviz kurunun artacağı, kendisine bağlı yem fiyat artışını da tetikleyeceği görünmektedir. Yılsonuna kadar sabitlenen çiğ süt fiyatlarının bu öngörü dikkate alınarak yukarı yönlü revize edilmesi elzemdir.”
“Son yedi aydır çiğ süt destekleri ödenmiyor”
“Çiğ süt fiyatları belirlenirken devletin verdiği
desteklerde dikkate alınmakta, teşviklerle üreticinin eline geçecek para
üzerinden hesaplar yapılmaktadır. Bu şekilde yapılan hesaplamanın doğru
olmadığını yedi aydan beri ödenmeyen desteklerle daha iyi görüyoruz” vurgusu
yapan Bayraktar, şöyle devam etti:
“2021 yılı içerisinde üreticilerimize hak ettikleri primler
henüz ödenmedi. Paranın da bir değerinin olduğunu anlamak lazım. Ocak ayında
verilecek para ağustos ayında verilince ne yazık ki yeterli etkiyi yapmıyor.
İstediğimiz sonucu almak için destekler sanayicinin üreticiye ödeme yaptığı
dönemle yani sütün teslimini takiben aynı zamanda yapılmalıdır. Unutulmamalıdır
ki, zamanında ödenmeyen desteklerin üreticilerimize katkısı yeterli değildir.
Çiğ süt piyasasında fedakârlık bugüne kadar hep çiğ süt üreticisinden beklendi. Üreticimiz de bu beklentiyi yıllardan beri fazlasıyla yerine getirdi. Çok küçük kâr paylarıyla hatta çoğu zaman zararına sütünü satmayı kabul etti. Ancak, artık fedakârlık yapacak bir gücü kalmamıştır. Adil işleyen bir süt piyasası için bu sektöre hizmet eden, girdi sağlayan herkesin özveriyle elini taşın altına koymasının zamanı gelmiştir. Üretici biterse, süt de biter.”
“Kuraklıktan zarar gören üreticilere kuraklık yardımı bir
an önce ödenmelidir”
Bayraktar, kuraklık ile ilgili yaşanan son gelişmeleri de
değerlendirdi:
“Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin mayıs başında
hazırladığı Kuraklık Raporu’nda kuraklıktan zarar gören il sayısı 22 iken mayıs
ayı sonunda 41’e yükseldi. Ancak mayıs ayı yağışlarının Türkiye genelinde geçen
yılın mayıs ayına göre yüzde 66 düşük olması, Marmara bölgesi hariç tüm
bölgelerde yağışların azalması nedeniyle kuraklıktan etkilenen il sayısı
artarak haziran başında 52’ye çıktı. Yağışlarda görülen anormal düşüşler
rekolte tahminlerinde de ciddi sapmalara neden olmuştur. Hububat ve baklagiller
kuraklıktan en fazla etkilenen ürünlerdir.
Arpa, buğday ve kırmızı mercimekte önemli üretim kayıpları
olmuştur. Ayrıca kuraklık, yeni ekilen mısır, şekerpancarı, patates, yeşil
mercimek ve sebzeleri de olumsuz etkilemiştir. Meyveler, yem bitkileri ve
meralar da susuzluktan zarar gören tarım alanlarıdır. Bunun sonucunda piyasada
yaşanan arz-talep dengesizliği sadece üreticileri değil tüketiciyi de olumsuz
etkilemekte ve tarım ürünleri fiyatları istikrarsız hale gelmektedir. Tarımsal
üretimde sürdürülebilirliği sağlamanın ve gıda tedarik zincirini zaafa
uğratmamanın birinci ve vazgeçilemez yolu desteklerdir. Dolayısıyla, kuraklık
destek ödemelerinin kuraklık şartlarına göre güncellenmesi ve mutlaka vakit
kaybedilmeden ödenmesi gerekir.
Hem Meteoroloji Genel Müdürlüğümüz hem de kuraklık
konusunda çalışmalar yapan uluslararası kuruluşlar bu yıl ülkemizde son 50
yılın en kurak aylarının yaşandığını açıklamışlardır.
Türkiye tarımının adeta ateşten gömleği olan döviz kuruna
bağlı girdilerdeki enflasyon üstü fiyat artışları, tarımsal desteklerdeki
yetersizlik gibi üretim yapmayı olumsuz etkileyen sorunlara bir de aşırı
kuraklığın eklenmesi üreticilerimizi fazlasıyla mağdur etmektedir. Dekar başına
en fazla 100 lira olarak belirlenen desteklemelerin ödenmesinde yaşanan
belirsizliklerin ilgili kurumlarca bir türlü bertaraf edilememesi sonucunda
üreticilerimizin büyük bir bölümü maalesef tarıma küsmek üzeredirler. Onların
tarımsal üretimi terk etmesi beraberinde başka sosyal ve ekonomik sorunları da
getirecektir. Yaşanan küskünlüğü bir nebze azaltacağına inandığımız kuraklık
desteğinin küçük miktarda olmasına rağmen en kısa zamanda çiftçilerimizin
hesaplarına yatırılmasını bekliyoruz. Ancak, şimdiye kadar yetkililer
tarafından desteklerin ne zaman ödeneceği net olarak açıklanmadı.
Kuraklığın tarımsal üretim üzerindeki yok edici etkilerine
en yakından tanık olan toplum kesimi üreticilerimizdir. Bu nedenle üreticilerin
sesine mutlaka kulak vermemiz gerekir.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak yayınladığımız
kuraklık konulu raporlardaki öngörülerimizin neredeyse tamamı gerçekleşmiştir.
Bu nedenle, kuraklığın yakıcı etkilerini en aza indirmek amacıyla
hazırladığımız ve kamuoyuyla, ilgili kurum ve kuruluşlarla sürekli
paylaştığımız taleplerimizin bir an önce gerçekleştirilmesini bekliyoruz.
Bayraktar, geçtiğimiz hafta yaptığı basın açıklamasında ele
aldığı tarımsal sulamada kullanılan elektrik kesintileriyle ilgili olarak da
değerlendirme yaptı:
“Ortaya koyduğumuz haklı gerekçelere rağmen talebimiz
ilgili elektrik dağıtım kurumları tarafından yeterince dikkate alınmamış olup
kesintiler sürmektedir.
Elektrik
kesintisi nedeniyle sulamada yaşanacak kayıplar beraberinde bitkisel üretimde
ciddi miktarda azalmalara neden olacağından gerek Birliğimiz gerekse üyemiz
Ziraat Odaları tarafından tarımsal sulamayı engelleyecek elektrik
kesintilerinin yapılmamasına ilişkin taleplerimizin yerine getirilmesi
gerekmektedir.
Plansız,
programsız ve sulama zamanları dikkate alınmadan yapılan bu kesintilerden ürün
kaybına uğrayacak üreticilerimizin zararlarını kim karşılayacaktır? Elektrik
dağıtım şirketlerinin sulama kesintisine sebebiyet verdikleri için üreticiler
adına doğacak tazminat haklarıyla ilgili birinci derecede sorumlu olacakları
unutulmamalıdır.
Haklı taleplerimizin dikkate alınmasını bekliyoruz. Bu yıl
tarım sektörü kuraklık, sel ve diğer doğal afetler nedeniyle zaten ciddi
kayıplar yaşamış ve üreticilerimiz zarar görmüştür. Bu afetler kontrolü kolay
olmayan doğal felaketlerdir. Fakat elektrik kesintilerine bağlı ürün kaybının
mantıklı açıklamasını yapmak zordur. Bu durum üreticiye, Türk tarımına ve
tüketiciye telafisi güç zararlar verir. TZOB olarak bu zararın kim tarafından
sahiplenileceğini ve karşılanacağını bilmek istiyoruz ve bunun da takipçisi
olacağız.”