Türkiye Ziraat Odaları Birliği

Vatan Hürriyet Ekmek

ZOBİS
ZOBİS
Türkiye Ziraat Odaları Birliği > Haberler > Haziran Ayı Üretici Market Fiyatları, Haziran Ayı Kuraklık Değerlendirmesi, Et, Süt ve Yem Politikalarının Üretici ile Tüketici Açısından Değerlendirilmesi

Haziran Ayı Üretici Market Fiyatları, Haziran Ayı Kuraklık Değerlendirmesi, Et, Süt ve Yem Politikalarının Üretici ile Tüketici Açısından Değerlendirilmesi

Haziran Ayı Üretici Market Fiyatları, Haziran Ayı Kuraklık Değerlendirmesi, Et, Süt ve Yem Politikalarının Üretici ile Tüketici Açısından Değerlendirilmesi

TZOB Genel Başkanı Bayraktar:

 

-“Haziran ayında üretici ile market arasındaki fiyat farkı 4 katı aştı”

-“Fiyatı en fazla düşen ürün markette ve üreticide karpuz oldu”

-“Hasat edilen ürün miktarındaki artışlar fiyatların düşmesine neden oldu”

-“Kuraklıktan etkilenen il sayısı 52’ye yükseldi”

-“Kuraklık topyekûn mücadeleyi gerektirmektedir”

-“Hükümetimiz ikinci bir kuraklık yardım paketi açıklamalıdır”

-“Kuraklık dışında yaşanan diğer doğal afetler de üreticilerimizi olumsuz etkiledi”

-“Dışa bağımlı girdilerin fiyat artışına üreticilerin yetişmesi imkânsız”

-“Et, süt ve yem politikaları üretici ile tüketici lehine yeniden gözden geçirilmelidir”

-“Hayvancılık ülkemiz için bir milli güvenlik meselesidir”

-“Kırmızı et sektöründe de tehlike çanları çalmaya başladı”

 

Ankara – 01.07.2021 – Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, haziran ayı üretici market fiyatlarını ve kuraklık, doğal afetler, et ve süt konusunda yaşanan gelişmelere ilişkin değerlendirmeler yaptı.

Bayraktar, bazı ürünlerde üretici ile market arasındaki fiyat farkının 4 katı aştığını vurgulayarak şöyle devam etti:

“Karpuz 4,4 kat, kuru soğan 4 kat, patlıcan 3,7 kat, nohut 3,2 kat, salatalık ve kabak 3,1 kat fazlaya tüketiciye satılmaktadır.

Üreticide 34 kuruş olan karpuz 1 lira 50 kuruşa, 41 kuruş olan kuru soğan 1 lira 63 kuruşa, 1 lira 34 kuruş olan patlıcan 4 lira 54 kuruşa, 4 lira 35 kuruş olan nohut 13 lira 93 kuruşa satılmaktadır.

Üretici ve market arasındaki fiyat farkı en fazla yüzde 341,18 ile karpuzda görülmektedir. Karpuzu, kuru soğan yüzde 297,56, patlıcan yüzde 266,13, nohut yüzde 220,23, salatalık ise yüzde 207,02 oranında takip etmektedir.”

Haziran ayında markette 14, üreticide 12 üründe fiyat artışı, markette 26, üreticide 13 üründe fiyat düşüşü olduğunu belirten Bayraktar, markette 2, üreticide ise 8 üründe fiyatın değişmediğini söyledi.

 

“Markette en fazla fiyat artışı nohutta, en fazla fiyat düşüşü ise karpuzda görüldü”

Haziran ayında markette en fazla fiyat artışının yüzde 9,80 ile nohutta görüldüğünü bildiren Bayraktar, şunları kaydetti:

“Nohuttaki fiyat artışını yüzde 9,76 ile ayçiçek yağı, yüzde 9,08 ile kırmızı mercimek, yüzde 4,72 ile zeytinyağı, yüzde 3,70 ile limon, yüzde 3,51 ile yoğurt, yüzde 3,48 ile fındık içi, yüzde 2,16 ile beyaz peynir takip etti.

Haziran ayında markette kuru incir ve mısırözü yağı fiyatında bir değişim yaşanmadı.

 Marketteki en fazla fiyat düşüşü yüzde 72,97 ile karpuzda yaşandı. Karpuzdaki fiyat düşüşünü yüzde 40,63 ile kiraz, yüzde 28,47 ile yeşil soğan, yüzde 26,56 ile taze fasulye, yüzde 22,41 ile kuru fasulye, yüzde 21,86 ile patates, yüzde 16,49 ile maydanoz izledi.”

 

“Üreticide en fazla fiyat artışı kırmızı mercimekte, en fazla fiyat düşüşü ise karpuzda oldu”

Haziran ayında üreticide fiyatı en fazla düşen ürünün yüzde 75,18 oranında karpuz olduğunu söyleyen Bayraktar, şu bilgileri verdi:

“Karpuzdaki fiyat düşüşünü yüzde 41,67 ile kiraz, yüzde 31,67 ile kuru soğan, yüzde 17,88 ile patlıcan, yüzde 15,88 ile yeşil soğan, yüzde 15,09 ile marul izledi.

Üreticide en fazla fiyat artışı yüzde 65,08 ile kırmızı mercimekte görüldü. Kırmızı mercimekteki fiyat artışını yüzde 9,15 ile patates, yüzde 8,47 ile ıspanak, yüzde 7,14 ile kuru kayısı, yüzde 5,66 ile yumurta takip etti.

Haziran ayında üreticide, limon, elma, pirinç, kuru fasulye, nohut, yeşil mercimek, kuru üzüm ve kuru incir fiyatında bir değişim meydana gelmedi.”

 

“Hasat edilen ürün miktarındaki artışlar fiyatların düşmesine neden oldu”

TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar fiyat değişimlerinin gerekçelerini ise şöyle açıkladı:

“Kiraz, karpuz, patlıcan, salatalık, kabak, domates, marul, kuru soğan, taze fasulye, salatalık, kabak, sivri biberde fiyat düşüşünün nedeni hasat edilen ürün miktarındaki artıştır.

Haziran ayında fiyatı en fazla artan ürün kırmızı mercimek olmuştur. Bu fiyat artışı yeni sezona ait olup, kuraklıktan dolayı yeterli ürün arzının olmamasından kaynaklanmıştır.

Patateste ki fiyat artışında ise Adana’da hasadın bitmesi nedeniyle arzdaki yavaşlama etkili olmuştur.

Kayısıda meydana gelen don, kuru kayısı fiyatlarının yükselmesinde rol oynamıştır.

Havuçta sezon sonuna gelinmesi fiyat artışında etkili olmuştur. 

Ispanak, maydanoz ve yeşil soğanda havaların ısınması nedeniyle hasat edilen ürün miktarındaki azalma fiyata yansımıştır.

Zeytinyağındaki fiyat artışı yeni sezona yaklaştıkça üreticinin elinde kalan ürün miktarının azalmasından kaynaklanmıştır.”

 

“Kuraklık topyekûn mücadeleyi gerektirmektedir”

TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, haziran ayı üretici market fiyatlarındaki değişimle ilgili yaptığı değerlendirmelerin ardından tarım sektörünün gündeminde ilk sıralarda yer alan konulara da değindi.

Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre ülkemiz son elli yılın en sıcak mayıs ayının bu yıl yaşandığına dikkat çeken Bayraktar, “Doğal olarak bunun sonucunda kuraklığın her şeyi yok eden yakıcı etkisini bütün şiddetiyle görmeye devam ediyoruz. Kuraklıktan en çok etkilenen kesim ise hiç kuşkusuz büyük bir özveriyle tarımsal üretim yapan üreticilerimiz oldu” dedi.

Mayıs başında yayınlanan Türkiye Ziraat Odaları Birliği 2020-2021 Tarımsal Üretim Dönemi Kuraklık Risk Tahmin Raporu’nda kuraklıktan zarar gören il sayısı 22 iken bu sayının mayıs ayı sonunda 41’e yükseldiğini hatırlatan Bayraktar, kuraklığın etkilerini ise şöyle aktardı:

“Mayıs ayı yağışlarının Türkiye genelinde geçen yılın mayıs ayına göre yüzde 66 oranında düşük olması ve Marmara Bölgesi hariç tüm bölgelerde yağışların azalması nedeniyle kuraklıktan etkilenen il sayısı artarak haziranın ilk haftasında 52’ye çıktı.

Mayıs ayında bölgesel olarak yağışlarda normaline göre en fazla azalma yüzde 83,3 ile Güneydoğu Anadolu, yüzde 82,7 ile Akdeniz, yüzde 69,2 ile İç Anadolu ve yüzde 65,5 ile Doğu Anadolu bölgelerinde gerçekleşmiştir. Mayıs ayında yağışlarda görülen yüksek orandaki düşüşler rekolte tahminlerinde de ciddi sapmalara neden olmuştur.

Hububat ve baklagiller kuraklıktan en fazla etkilenen ürünlerdir. Bu yıl arpa, buğday ve kırmızı mercimekte önemli üretim kayıplarının olacağı beklenmektedir. Kuraklık, sadece geçtiğimiz sezon ürünlerini değil, bu sezon ekilen ürünleri de etkilemektedir. Yeni ekilen mısır, şekerpancarı, patates, yeşil mercimek ve sebzelerde de kuraklık zararları görülmeye başlanmıştır. Meyveler, yem bitkileri ve meralar susuzluktan zarar görmeye devam etmektedir.

Önümüzdeki dönemde piyasada yaşanacak arz-talep dengesizliği sadece üreticileri değil tüketiciyi de olumsuz etkileyecek, öngörülebilirlik imkânsız hale gelecek ve tarım ürünleri fiyatlarında istikrar neredeyse hiç kalmayacaktır.”

Bayraktar, kuraklığın sebep olduğu bütün bu olumsuzlukların üstesinden gelmek için sadece TZOB üyelerinden çaba ve fedakârlık beklenmemesi gerektiğini ifade ederek, “Kuraklık, Türkiye için artık bölgesel bir sorun olmanın ötesinde millî bir meseledir ve üreticilerimizin tek başına üstesinden gelebileceği bir sorun olmaktan çıkmıştır. Kuraklık topyekûn mücadeleyi gerektirmektedir” dedi.

 

“İkinci bir kuraklık yardım paketi gündeme alınmalıdır”

Kuraklıktan etkilenen çiftçilerimize devletin destek olmasının elzem bir durum olduğunu belirten Bayraktar, “Bu anlamda bizler çiftçinin sesi olarak Bakanlığımıza taleplerimizi ilettik” dedi ve şöyle devam etti:

“Taleplerimiz doğrultusunda çiftçilerimize dekar başına 200 lira kuraklık desteğinin yanında, Tarım Kredi Kooperatifleri, Ziraat Bankası ve özel bankalara olan borçlarının 3 yıl faizsiz taksitlendirilmesi, elektrik ve sulama birliklerine olan borçları faizsiz 3 yıl ertelenmesi, yüksek olan TARSİM sigorta primlerinin düşürülmesi ve devlet desteğinin artırılmasını istedik. Kuraklığın sebep olduğu yaralara merhem olacak taleplerimiz kısmen karşılandı. Ancak alınan kararların uygulanması ve zamanlaması açısından yaşanan belirsizliklerin en kısa sürede giderilmesini bekliyoruz.

Örneğin, kuraklıktan etkilenen üreticilere verim kayıplarına göre 100 liraya kadar destek verileceği açıklandı. Ancak, şimdiye kadar yetkililerden desteklerin ne zaman, hangi orandaki zarara, ne kadar miktarda ödeneceği net olarak belirtilmedi. Ayrıca Ziraat Bankası ile Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borç ertelemesinin faizli mi faizsiz mi olacağı konularında da net bir açıklama yapılmadı. Beklentimiz bu belirsizliklerin ortadan kaldırılarak yaşadığımız olağanüstü kuraklık zararları göz önüne alınıp desteklerin netleştirilmesidir.

Taleplerimiz doğrultusunda hükümetimiz tarafından açıklanan ‘Kuraklıktan etkilenen buğday, arpa, yulaf, çavdar, nohut ve mercimek üreticilerine verim kayıplarına göre dekara 100 liraya kadar destek verileceği, kuraklığın oluştuğu bölgelerde hasar tespit çalışmalarının sonuçlarına göre çiftçilerin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının erteleneceği, kuraklık sigortasında TARSİM devlet desteğinin yüzde 70'e, hasar ödeme oranının da yüzde 80'e çıkartılacağı’ açıklandı.

Bu kararlar kuraklıkla mücadelede ilk etapta önemli desteklerdir fakat bu kadar büyük ölçüde zararı maalesef yeterince karşılayamamaktadır. Hükümetimizin bu desteklere ek olarak ikinci bir kuraklık yardım paketini gündeme almasını bekliyoruz.”

 

“Kuraklıktan arıcılarımız da zarar gördü”

Pandemi sürecinde, gıda maddelerinin tedarik zincirinin en sağlam halkası olan tarımsal üretimin ne kadar önemli olduğunu tüm dünyaya gösterdiğini belirten TZOB Genel Başkanı Bayraktar, “Bu nedenle ‘üzerinde üretim yapılmayan bir karış toprağımız kalmamalıdır’ ifadesi hayatî önemi giderek daha iyi anlaşılmak zorundadır. Bunun için atıl durumda bekleyen 2 milyon hektar civarındaki arazimiz ivedilikle tarımsal üretime kazandırılmalıdır” dedi.

Bayraktar, kuraklık sürecinde arıcıların da zarar gördüğünü belirterek şöyle devam etti:

“Kuraklık nedeniyle yem ham maddelerindeki üretim kaybının yanı sıra, bitki boylarının kısa kalması, meraların erken kuruması, saman ve kaliteli kaba yem bitkileri fiyatlarının artması hayvancılık sektörünü olumsuz etkilemektedir. Özellikle arıcılarımız tabii floranın erken kuruması nedeniyle kuraklıktan zarar gördüğü için bu yıl bal rekoltesinde de düşüş beklenmektedir.

Kuraklıktan etkilenen hayvancılık sektörümüzün bu süreçten en az zararla çıkması için büyükbaşta anaç hayvana destek verilmeli, küçükbaşta anaç hayvan başına verilen destek ve arıcılara kovan başına verilen destekler artırılmalıdır.”

 

“Kuraklık dışında yaşanan diğer doğal afetler de üreticilerimizi olumsuz etkiledi”

Kuraklığın dışında sel, fırtına, hortum, dolu, don gibi afetlerden de üreticilerin etkilendiğini açıklayan Bayraktar, önemli ürün kayıplarının yaşandığını da vurguladı. Bayraktar şöyle devam etti:

“Geçtiğimiz yılın ekim ayından bu yılın haziran ayına kadar olan dönemde 36 ilimizde doğal afet meydana geldi. Bazı illerimizi defalarca etkisi altına alan bu olağanüstü doğa olayları nedeniyle sadece tarım ürünleri değil aynı zamanda üreticilerin kullandığı yapılar da önemli oranda zarar gördü.

Hububat, baklagiller, yem bitkileri, diğer tarla bitkileri, sebzeler, meyve ağaçları ve seralarda ciddi verim kayıpları meydana geldi. Balıkçı barınakları, üreticilerin evleri, ahırları, hayvanları önemli oranda zarar gördü.

Ziraat Odaları Başkanları’ndan alınan bilgilere göre, doğal afetler nedeniyle yüzde 20 ile yüzde 100 arası değişen oranlarda zarar gerçekleşti.”

Bu afetlerden zarar gören üreticilerimizin kredi borçlarının faizsiz ertelenmesi, üreticilere hibe olarak fide, fidan, tohumluk dağıtılması ve faizsiz kredi verilmesi için TZOB olarak girişimlerinin devam ettiğini açıklayan Bayraktar, şunları söyledi:

“Doğal afetlerden dolayı önemli zarar ve kayıplara uğrayan üreticilerimizin tarım sektöründen kopmamaları için bütün yetkililerden ve ilgililerden daha fazla çaba göstermelerini beklemekteyiz. Çünkü tarımsal girdi fiyatlarındaki aşırı artışlar ve üretim maliyetlerindeki istikrarsızlık nedeniyle pek çok üretici zorluklarla üretime devam ediyordu. Buna bir de kuraklık ve diğer doğal afetlerin verdiği zararlar eklenince, üreticilerimizi rahatlatmak için Bakanlığımızca kalıcı tedbirlerin alınması artık zaruri hale gelmiştir.”

“Dışa bağımlı girdilerin fiyat artışına üreticilerin yetişmesi imkânsız”

Döviz kurundaki değişkenliklerin mazot, gübre, tohum, yem hammaddesi ve bitki koruma ürünleri başta olmak üzere tarımsal girdiler üzerinde doğrudan etkiye sahip olduğunu belirten Bayraktar, “Döviz kurları yükseldiği takdirde girdi maliyetleri artıyor, girdi kullanımını azaltan üretici ise düşük verimle karşı karşıya kalıyor. Bu da orta ve uzun vadede daha düşük kârlılık ve ciddi üretim kaybı demektir” dedi.

Bayraktar, tarımsal üretim için bu olumsuz durumu önlemek adına girdi tedarikiyle ilgili köklü ve kalıcı tedbirlerin alınmasının şart olduğunu belirtti ve şu detayları paylaştı:

“Sadece mevzuat düzenlemesiyle değil piyasayı dengeleyecek kurumların yeniden hayata geçirilmesi de dâhil ciddi önlemlerin alınmasının zamanı geldi. Zamanında alınmayan tedbirlerin faturası maalesef yüksek oluyor. Hem girdide hem üründe ithalata bağımlı olan bir sektörde üretimin sürdürülebilir olmasını beklemek abesle iştigaldir.

Kuraklığın yanı sıra 2020-2021 üretim sezonunda gübre, yem, elektrik ve tarımsal ilaç gibi girdi fiyatlarının da artması üreticilerimizi sıkıntıya sokmuştur. Son bir yılda, üretici maliyetlerinde önemli ağırlığı olan üre gübresi yüzde 95, DAP gübresi yüzde 141, bazı tarımsal ilaçlar yüzde 87, besi yemi yüzde 62, süt yemi yüzde 67, elektrik fiyatları ise yüzde 36 artmıştır.

Mazottan gübreye, bitki koruma ürünlerinden tohuma, hayvan yeminden damızlık materyale kadar tarım için hayatî önemi olan girdilerin tedarik edilmesinde kısa dönemde ciddi ve sürdürülebilir önlemler alınmazsa ‘millî ve yerli’ üretimi istenen düzeye çıkarmak mümkün olamayacaktır.

Devletimiz, Türkiye tarım sektörünün üreticisinin ve tarımsal girdi üreten sanayicisinin taleplerini ciddi bir şekilde ele alıp çözüme kavuşturmalıdır. Hatta ödenen girdi destekleri konusunda üreticilere can suyu olacak farklı paketler gündeme getirmelidir.”

Mazot, gübre, bitki koruma ürünleri, tohum ve yem gibi ürünlerde dışa bağımlı olmamızdan kaynaklı ciddi problemler olduğunu belirten Bayraktar, açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Mazot, tarımın vazgeçilemez enerji kaynağıdır. Tarımda kullanılan toplam enerji içindeki oranının yüzde 70 olduğu belirtilmekle birlikte mazot fiyatının yüzde 60’ı vergiden oluşmaktadır. Bununla birlikte, mazot devlet desteği verilen tarımsal girdilerden biridir. Destek miktarı ise ürüne göre değişir. Ancak, fiyatı bu kadar hızla artan bir girdi için verilen desteğin yeterli olduğunu söylemek zordur. Dolayısıyla, tarımda kullanılan mazot için pozitif ayrımcılık beklemekteyiz. En azından, tarımsal üretimde kullanım miktarı kolayca hesaplanabilecek olan mazot için sağlanacak vergi muafiyeti üreticilerimiz için faydalı olacaktır. Diğer taraftan, mazotta dışa bağımlılık oranı yüzde 100 olduğundan döviz kurunun yakıcı etkisi her geçen gün artmaktadır. Ucuz mazot ve ucuz elektrik çiftçimizin haklı beklentisidir.

Gübre ise hem verim düzeyi hem de ürün kalitesi üzerinde belirleyici etkileri olan bir girdidir. Verim artışına yansıması yüzde 40 civarındadır. 2019 yılı verilerine göre Türkiye’de gübre kullanımı 93,9 kg/ha ile 134,2 kg/ha olan Avrupa Birliği ve 120,4 kg/ha olan dünya ortalamasının altındadır. Kullanılması gereken miktar ise yaklaşık 140-150 kg/ha’dır. Buna göre ülkemiz üreticisinin gübre kullanımında bir aşırılık değil, yetersizlik söz konusudur. Gübre kullanımındaki en önemli kısıtlayıcı faktörler kuşkusuz dışa bağımlılık oranının yüksekliği ve dolar kurunda görülen sürekli artış trendidir. Yerli üretim hammadde açısından yüzde 80-85 dışa bağımlıdır. Dolayısıyla gübrede dışa bağımlılık oranı gerçekte yüzde 87 dolayındadır. Bu nedenle, millî gübre sanayimize gereken önem verilmeli ve en azından dışa bağımlılık yüzde 50’nin altına düşmelidir.

Bitki koruma ürünlerinde ve tohumlukta da dışa bağımlılık söz konusudur. Yerli üretim için gerekli aktif maddelerin de yüzde 90’ının yurt dışından sağlandığı düşünülürse pestisitte dışa bağımlılık oranı yüzde 80-85 arasındadır. Tohumluk tedarikinde, yukarıda değinilen girdilere göre daha az bağımlı olmakla birlikte özellikle patates, ayçiçeği, şeker pancarı, mısır ve bazı sebze türlerinde yabancı çeşitlere olan bağımlılığımız yıllardan beri devam etmektedir.

Hayvansal üretimin başlıca girdisi kuşkusuz yemdir. Karma yem üretimimiz hammadde açısından dışa bağımlıdır. Bu amaçla soya, soya küspesi, mısır, yağlı tohum ve yağlı tohum küspesi ithal edilmektedir. Dolayısıyla miktar açısından karma yem üretiminin dışa bağımlılığı yüzde 45 dolayındadır.

 

“Et, süt ve yem politikaları üretici ile tüketici lehine yeniden gözden geçirilmelidir”

Ulusal Süt Konseyi’nin en son toplantısında çiğ süt tavsiye fiyatını 1 Temmuz-31 Aralık 2021 döneminde altı ay süreyle brüt 3 lira 20 kuruş olarak sabitlendiğini hatırlatan Bayraktar, bu fiyatın süt üreticilerinin zarar etmesine sebebiyet vereceğini belirterek döviz kurlarının dikkate alınarak fiyatların belirlenmesi gerektiğini belirtti:

 “Süt fiyatı sabit olmasına rağmen, yem sanayicileri, dünya hammadde fiyatları ve döviz kuru artışlarını gerekçe göstererek yem fiyatlarını sürekli artırmaktadır. Yeme neredeyse her hafta zammın geldiği bir düzende çiğ süt fiyatlarını altı ay gibi uzun bir süre sabitlemek süt üretiminin kesintiye uğramasına sebep olacaktır.

Geçen altı ayda süt fiyatları değişmezken süt yemine 2021 yılı altı ayında yüzde 30,6 oranında zam gelmiş, bu zammı üreticilerimiz maalesef kendileri ödemiştir. Buna karşılık üreticinin geçmiş altı aylık yem zammındaki kaybı karşılanmadığı gibi, çiğ süte önümüzdeki altı ay için sadece yüzde 14 zam yapılmıştır.

Üreticilerin kullandığı yonca, fiğ, korunga, mısır silajı, saman gibi kaba yemlerin fiyatları da sürekli artmaktadır. Bu yemlere son altı ayda yüzde 22,8, son bir yılda ise yüzde 34,5 oranlarında zam yapılmıştır.

Kuraklık nedeniyle arpa, mısır, soya, yonca, kuru ot, saman ve silaj fiyatları artmaktadır. Saman stoklaması yapıldığı yönünde bilgiler alıyoruz. Saman fiyatlarının kışa kadar kaç liraya yükseleceği bilinmiyor. Haziran ayında Ziraat Odalarımızın verilerine göre samanın tonu ortalama 1052 liraya satılırken bu fiyat bazı illerimizde 1300 liraya kadar çıkmaktadır.

Bu kapsamda, pandemi süreci de dâhil olmak üzere gıda arzında sorun yaşanmasına müsaade etmeyen emekçi üreticilerimize ihtiyaçları kadar kaba yemi, uygun fiyata alacağına dair, rahat bir nefes aldıracak açıklamalar yapılmalıdır. Ayrıca stoklama yapılmasını önlemeye yönelik tedbirler alınmalı, kalite ve fiyata göre kaba yemin satılacağı kaba yem borsası oluşturulmalı, yem bitkileri üretimi tüm üreticileri kapsamalı ve destekler artırılmalıdır.”

 

“Hayvancılık ülkemiz için bir milli güvenlik meselesidir”

Türkiye’nin 2020 yılında 108,6 milyar TL’lik hayvansal ürünler üretim değeri gerçekleştirdiğini belirten TZOB Genel Başkanı Bayraktar, “Toplam üretim değeri içinde; ilk sırayı yüzde 51 payla süt alırken, bunu yüzde 39 ile kırmızı et izlemektedir. Süt üretimi zaafa uğrarsa et üretimimiz de bundan aynı oranda etkilenir” dedi.

Bayraktar şöyle devam etti:

“Hayvancılık ülkemiz için bir milli güvenlik meselesidir. Ülkemizde 1 milyondan fazla süt işletmesi, 250 binden fazla da besi işletmesi vardır. Bu işletmelerde 55 milyar liradan fazla süt üretimi, 41 milyar liraya yakın da kırmızı et üretimi gerçekleşmektedir. Bunun derisi, sakatatı, üretilen ve sanayiye aktarılan süt ve et ürünleri, buna bağlı 7,6 milyar dolarlık ciroya sahip yem sektörü, 340 milyon dolara yakın dış ticareti, marketi, nakliyecisi, veteriner hekimi gibi birçok kesim geçimini buradan sağlamaktadır. Böylesine önemli bir sektörün bel kemiği süt hayvancılığıdır.

Üretici karlılığını kaybedip damızlık hayvanlarını elinden çıkarırsa hem hayvancılık sektöründe işsizlik seviyesi yükselir hem de bu ürünleri fahiş fiyatlarla almak zorunda kalan ya da almaya gücü yetmeyen tüketicilerin tepkisiyle karşı karşıya kalırız.

Hayvancılık çok büyük bir sınavdan geçmektedir. Üreticilerin umutları tükenmekte, ellerindeki hayvanları bir an önce çıkarıp sektörden kaçmak istemektedirler. Bu zorlu süreçte geleceğe umutla bakamayan üreticilerimizi desteklemeliyiz. Kaynakları çiftçilerimizi bu zorlu dönemde kıyının karşısına güvenle geçirmek için kullanmalıyız. Aksi takdirde çok büyük ve telafisi yılları alacak bir sorunla karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır.”

Mayıs 2021 itibariyle dünya ülkelerindeki çiğ süt fiyatlarına bakıldığında Arjantin ve Uruguay gibi meraya dayalı ucuz maliyetli üretim yapan ülkelerden sonra en ucuz çiğ süt fiyatının Türkiye'de olduğu belirten Bayraktar, “Ülkemizde yüz litre çiğ sütün fiyatı 27,49 Euro iken, ABD’de 33,86 Euro, Rusya’da 29,88 Euro, Avrupa Birliği’nde ortalama 35,57 Euro’dur” dedi.

Ulusal Süt Konseyi (USK) tarafından altı aylık belirlenen çiğ süt litre fiyatı 3 lira 20 kuruşluk fiyatın bugünkü kurla yüz litresinin 30,92 Euro yaptığını belirten Şemsi Bayraktar, “Birçok ülkenin şu anda bile daha altında olan bir fiyata biz yılsonuna kadar üreticinin fiyatını sabitliyoruz” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:

“Haziran ayı itibariyle çiğ sütte kesintiler çıktıktan sonra üreticinin eline net 2 lira 74 kuruş geçmektedir. Süt üreticisi üretimin devamı için 1 litre süt sattığında 1 buçuk kilo yem alabilmelidir. Haziran ayında parite destekler hariç 0,88’dir. 30 kuruşluk desteği dahil ettiğimizde 0,98 olmaktadır. Yani mevcut parite 1 buçuk olması gereken paritenin çok altındadır.

1 buçuk pariteye ulaşmak için şu anki yem fiyatlarına göre olması gereken çiğ süt fiyatı 4 lira 66 kuruştur. Aradaki fark çiğ süt fiyatlarını artırarak, yem fiyatlarını düşürerek ya da çiğ süt primini artırarak kapatılabilir. Çiğ süt fiyatları önümüzdeki dönem için revize edilmeden bu şekilde uygulanmaya devam ederse ne yazık ki hayvanlar kesime gidecek, yeni bir kriz kaçınılmaz olacaktır.”

 

“Kırmızı et sektöründe de tehlike çanları çalmaya başladı”

Bayraktar, “Üreticilerimiz geçen yıl haziran ayında 37 lira 74 kuruşa sattığı dana karkasını bu yılın aynı döneminde yüzde 16 artışla 43 lira 81 kuruşa satmıştır. Buna karşılık geçen yıl 1 lira 81 kuruşa aldığı yemi yüzde 62,4 zamla 2 lira 94 kuruşa almak zorunda kalmıştır” bilgisini paylaşarak kırmızı et sektöründe yaşanan gelişmeleri paylaştı:

“Yıllara göre besicinin alım gücüne bakıldığında bir kilo karkas et sattığında 2015 yılında 26,32 kilo yem alırken, 2020 yılında 19,34 kilo yem alabilmiştir. 2021 yılı Haziran ayında ise alabildiği besi yemi miktarı 14,91 kiloya kadar düşmüştür. Yani geçen 7 buçuk yılda alım gücü yüzde 43 azalmıştır.

Besici üretime devam etmek için en az 20 kilo yem alabilmelidir. Bugünkü yem fiyatlarıyla 20 kilo yem alabilmesi için olması gereken karkas et fiyatı ise 58 liradır. Hayvan başına verilen 250 lira besi desteği aradaki bu fiyat farkının kapatılmasına yetmemektedir. Bu yüzden hayvan başına verilen destekler artırılmalıdır.

Piyasada üreticinin hayvanını değerinde satmak için, Et ve Süt Kurumu’nun (ESK) 33 lira ile 36 lira arasında değişen düşük alım fiyatları piyasayı düzenleyememektedir.

ESK, piyasaya etkin müdahale etmeli, alım fiyatlarını artırarak piyasayı düzenleyecek miktarda alım yapmalı, serbest piyasa fiyatlarını 58 lira bandına çekecek müdahalede bulunmalıdır. Ayrıca bu süreçte perakende et fiyatlarını indirmeye yönelik karkas, lop et ve kasaplık hayvan ithalatı yapılmamalıdır.”