-TZOB Genel Başkanı Bayraktar:
“İklim değişikliği insanlığın önündeki en büyük
sorunlardan biridir. Günümüzde çevre sorunları
insanlığın geleceğini tehdit eder boyutlara ulaştı”
-“Sera gazı salımlarının öncelikle gelişmiş ülkelerde
kontrol altına alınması ve bu konuda gelişmekte olan
ülkelere finansman ve teknoloji desteğinin
sağlanması gerekir”
-“Ülkemizin küresel ısınmanın potansiyel etkileri
açısından risk grubunda olduğu ortaya konuldu”
-“Tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan sera gazının
azaltımı için tarım arazilerinin korunması, ürün ve
hayvan artıklarının değerlendirilmesi, hayvancılıkta
doğru beslenme yöntemlerinin geliştirilmesi, iklimle
uyumlu ve sürdürülebilir üretim tekniklerinin
uygulanması önemlidir”
-“Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) olarak Ağaçlandırma
ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planı kapsamında
ülke genelinde ormanlık alanların artırılmasına yönelik
olarak bir çalışma başlattık”
Ankara – 15.05.2012 – Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, özellikle sanayideki hızlı gelişimin günümüzde çevre sorunlarının artmasına neden olurken, atmosfere verilen sera gazlarındaki artış sonucu küresel ısınmaya dayalı iklim değişikliğinin gündeme geldiğini bildirerek, “İklim değişikliği insanlığın önündeki en büyük sorunlardan biridir. Günümüzde çevre sorunlarının insanlığın geleceğini tehdit eder boyutlara ulaştı” dedi.
Bayraktar, 15 Mayıs Dünya İklim Günü dolayısıyla yaptığı yazılı açıklamada, iklim değişikliğinin insanlığın önündeki en büyük sorunlardan biri olduğunu kaydetti. Bu sorunla mücadelenin başarısızlıkla sonuçlanmasından az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin daha fazla etkileneceğinin bir gerçek olduğunu bildiren Bayraktar, özellikle sanayideki hızlı gelişimin günümüzde çevre sorunlarının artmasına neden olurken, atmosfere verilen sera gazlarındaki artış sonucu küresel ısınmaya dayalı iklim değişikliğinin gündeme geldiğini belirtti.
Şemsi Bayraktar, günümüzde çevre sorunlarının insanlığın geleceğini tehdit eder boyutlara ulaştığını vurguladı.
-“İklim kuşakları kuzeye doğru kayacak”-
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 2007 yılında yayınlamış olduğu 4. değerlendirme raporunda 20. yüzyılda yeryüzündeki ortalama yüzey sıcaklığında 0,74 santigrat derece artış olduğunun bildirildiği bilgisini veren Bayraktar, şunları kaydetti:
“Yapılan araştırmalar önümüzdeki 30–50 yıllık süreçte dünyanın 1–2 derece daha ısınacağını, daha az yağışlı bir döneme girileceğini ve iklim kuşaklarının 150 ile 500 kilometre kuzeye doğru kayacağı, bu süreçten en çok etkilenecek bölgeler arasında Akdeniz kuşağının da yer alacağını ortaya koyuyor.
Bu sonuçlar dikkate alındığında küresel ısınmanın; özellikle su kaynaklarının zayıflaması, orman yangınları, kuraklık ve çölleşme ile bunlara bağlı ekolojik bozulmalar, tarım alanlarının daralması, verimde düşüş şeklinde öngörülen olumsuz etkilerinden ülkemizin de etkileneceğini söylemek mümkün. Çünkü ülkemizin küresel ısınmanın potansiyel etkileri açısından risk grubu ülkeler arasında olduğu çeşitli araştırmalarda ortaya konuldu. Dolayısıyla ülke olarak gerekli tedbirlerin bir an önce alınması ve uygulamaya konulması önemli.
İklimin değişmesine neden olan küresel ısınmanın fosil yakıtların kullanımı, arazi kullanımı değişiklikleri, ormansızlaştırma ve tarımsal üretim gibi insan faaliyetlerinden ve dolayısıyla atmosfere verilen sera gazındaki artıştan kaynaklandığı konusunda bir görüş birliği bulunuyor. Küresel ısınmaya neden olan sera gazları içinde en önemlisi karbondioksittir (CO2) ve toplam sera gazları içindeki payı yüzde 80’den fazladır. Atmosfere sera gazı salımına sektörel bazda bakıldığında yüzde 21’lik pay ile enerji üretim santrallerinin birinci, yüzde 17 ile sanayinin ikinci, yüzde 14 ile motorlu taşıtların üçüncü ve yüzde 13’lük payla tarımsal üretimin dördüncü sırada yer aldığı çeşitli çalışmalarda bildiriliyor. Karbon dioksit emisyonlarında ise enerji üretim santralleri ve endüstriyel üretimin; metan ve azot oksit emisyonlarında da tarımsal faaliyetlerin ilk sırayı aldığını görüyoruz.”
-“Sera gazları salımlarında sanayileşmiş ülkeler ön plana çıktı”-
Bayraktar, dünyada küresel ısınmaya sebep olan sera gazları salımlarında başta ABD olmak üzere sanayileşmiş ülkelerin ön plana çıktığını, bu nedenle sera gazı salımlarının öncelikle gelişmiş ülkelerde kontrol altına alınması ve bu konuda gelişmekte olan ülkelere finansman ve teknoloji desteğinin sağlanması gerektiğini belirtti.
Tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan sera gazının azaltımı için tarım arazilerinin korunması, ürün ve hayvan artıklarının değerlendirilmesi, hayvancılıkta doğru besleme yöntemlerinin geliştirilmesi, iklimle uyumlu ve sürdürülebilir üretim tekniklerinin uygulanması önemli olduğunu bildiren Bayraktar, şöyle devam etti:
“İklim değişikliğine adaptasyon için farkındalığın artırılması, çiftçilerin konuyla ilgili bilgilendirilmeleri, erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi, konuya ilişkin plan ve projelerin bir bütün olarak ele alınması gerekir. İklim değişikliğinin su kaynakları üzerine etkileri sonucu miktar ve kalite bakımından yeterli suya erişimin zorlaşacağı da bilinen bir gerçek. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü verilerine göre ülkemizin yılda ortalama 112 milyar metreküp olan tüketilebilir yerüstü ve yeraltı su potansiyelinin 44 milyar metreküpü kullanılıyor. Kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1519 metreküp civarında. Ülkemiz su zengini bir ülke değil.
Nüfus artışı, tarımda ve diğer alanlarda suyun bilinçsizce kullanımı gibi faktörlerin su kaynakları üzerindeki olumsuz etkileri düşünüldüğünde gelecek nesillere temiz ve yeterli suyun bırakabilmesi için doğal kaynaklarımızın korunması ve doğru kullanılmasının önemi göz ardı edilemez.”
-“Dünya arazilerinin yüzde 26’sı tahrip oldu”-
Halen dünyada, toprak korumayla ilgili standardlar, koruma kriterleri ve teknoloji kullanımında birlikteliğin sağlanamadığını, yanlış arazi kullanımı sonucu ise dünya arazilerinin yaklaşık yüzde 26’sının tahrip olduğu bilgisini veren Bayraktar, şunları kaydetti:
“Verimli tarım arazilerinde ve ormanlık alanlarda sanayi tesislerinin ve yerleşim alanlarının kurulması önlenmeli, tarımda suyun israfına yol açan vahşi sulama yöntemlerinin terk edilerek, suyun daha tasarruflu kullanıldığı damlama ve yağmurlama sulama yöntemlerine geçilmeli. Su kaynaklarının etkin kullanımı, sel ve kuraklık için erken uyarı sisteminin geliştirilmesi, yenilenebilir enerji kaynaklarının sunulması, doğal kaynaklar ve çevreyi korumaya yönelik tarım tekniklerinin geliştirilmesi için önlemler alınmalı. Araştırma Enstitülerimiz ve Üniversitelerimizin iklim şartlarına uygun ürün desenleri üzerinde çalışmalara başlamaları ve konuya gereken önemi vermeleri gerekir. Kuraklık riski olan bölgelerde kuraklığa karşı dayanıklı tohum çeşitleri geliştirilmeli. Bu konuda Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın Konya Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü bünyesinde, Kuraklık Test Merkezini Kurması Türkiye’de tarımın geleceği açısından büyük önem taşıyor.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) olarak Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planı kapsamında ülke genelinde ormanlık alanların artırılmasına yönelik olarak bir çalışma başlattık. Böylece küresel ısınma ve iklim değişikliği karşısında topraklarımızı ve gelecek nesillerimizi güvence altına almaya katkı sağlamış olmanın sevincini yaşıyoruz.”
-“İklim değişikliği yoksulluğa itecek”-
İklim değişikliğinin insani gelişmede uzun vadeli engeller oluşturacağı ve insanları gittikçe kötüye giden bir yoksulluğa iteceğinin göz önüne alınması gerektiğini bildiren Bayraktar, bu noktada iklim değişikliğinin, küresel sebep ve etkileriyle küresel bir problem olarak algılanması ve ülkelerin sorumlulukları ve kapasiteleri çerçevesinde küresel bir eyleme geçmesi gerektiğini vurguladı.
İklim değişikliğinin etkilerinden erken ve en ağır biçimde etkilenecek olan yoksul kesimlerin ve küçük çiftçilerin korunması ve desteklenmesi için gerçekçi ve kalıcı politikalar geliştirilmeli, küresel anlamda koordinasyon ve işbirliği sağlanması gerektiğine dikkat çeken Bayraktar, “her ülkenin ilgili kamu kurumları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarının da katkılarıyla kısa, orta ve uzun vadeli bir ulusal iklim değişikliği politikası oluşturması, küresel ısınmanın etkilerini en aza indirecek adaptasyon çalışmalarının yapılması gerekir” dedi