-TZOB Genel Başkanı
Bayraktar:
-“Türkiye, zeytinin anavatanıdır. Ülkemiz
rahatlıkla da İspanya’nın ardından dünya ikinciliğini yakalayabilir. Bunu
yapmak zorundayız”
-“Zeytinyağının kilogramına
80 kuruş destek veriliyor. Bu rakam artırılmalıdır. Yıllardır dane zeytine de
prim desteği verilmesini talep ettik. 2019 tarımsal destekleme kararnamesinde
dane zeytine de kilogramda 15 kuruş prim desteği konulması yerinde bir karar
olmuştur”
-“Bir zeytin ülkesi olarak
yılda kişi başına 1,5-2 litre zeytinyağı tüketmemiz kabul edilebilir bir şey
değildir. Kişi başına tüketimi hiç olmazsa 4-5 litre seviyelerine
getirebildiğimizde zeytin üretimini de daha sağlıklı bir şekilde gelişir”
-“Üreticimiz acil olarak borç yapılandırması
istiyor”
-“Hükümetimizin hızlı bir
kararnameyle üreticimizi borç yapılandırmasına götürmesi, haciz kıskacından
kurtarması gerekiyor”
-“Biz bu borç
yapılandırmasını hükümetimizden faizsiz olarak istiyoruz”
-“Bu ülkenin gıda
güvencesini sağlayan bu sektörün 80,6 kuruştan elektrik kullanması kesinlikle
mümkün değildir. Biz tarımda kullanılan elektrikteki KDV’nin sıfırlanmasını,
fon ve payların kaldırılmasını istiyoruz”
-“İnsanların enforme
edilmeye ihtiyacı var. Bu sera ürünleri kesinlikle biolojik mücadeleyle
üretiliyor. Bombus arıları buralarda kullanılıyor, kimyasal kullanılmıyor”
Manavgat – 07.11.2019 –
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar,
Türkiye’nin zeytinin anavatanı olduğunu bildirerek, “ülkemiz rahatlıkla da
İspanya’nın ardından dünya ikinciliğini yakalayabilir. Bunu yapmak zorundayız”
dedi. Alanya’da muz, domates, mandalina hasadı yapan, Ziraat Odası’nın Fidan
Üretim Tesisi’nde incelemelerde bulunan Bayraktar, daha sonra geçtiği
Manavgat’ta zeytin hasadına katılmadan önce Ziraat Odası’nda toplantı yaptı,
basın mensuplarına açıklamalarda bulundu, sorularını yanıtladı. Hasatlara
katıldıklarını, çiftçiyle birlikte hasat yaptıklarına, onların derdini,
sıkıntısını dinlediklerine dikkati çeken Bayraktar, şunları kaydetti: “Bugün
hasadını yapacağımız zeytinin çok değerli bir ürün. Yağlık ve sofralık olarak
değerlendirilen zeytin, dünyada sınırlı bir alanda yetiştiriciliği yapıldığı
dikkate alındığında ülkemize bahşedilmiş önemli bir ürünümüzdür. Beslenme ve
sağlık üzerindeki önemi büyüktür. Zeytincilikte ülkemiz kendisine dünya
ikinciliği hedefi koymuştur. Şuan biliyorsunuz İspanya dünya birincisi
Yunanistan ve İtalya bizim önümüzde. Biz dünya dördüncüsüyüz. Ama Türkiye
hedefini dünya ikinciliği olarak belirlemiştir. Bu çevrede zeytinciliğimiz
büyük bir gelişme içine girmiştir. 2000-2018 döneminde zeytin ağacı sayımız
yüzde 82 artışla 97,8 milyondan 177,8 milyona çıkmıştır. Yeni dikilen zeytin
fidanlarının meyve vermesiyle birlikte periyodisite dediğimiz var ve yok
yılları arasındaki fark giderek kapanmaya başlamıştır. Hatta 2017 yılında
zeytin üretimimiz 2,1 milyon tonla rekor kırmıştır. Yalnız, olumsuz hava
koşulları, zararlı ve hastalıklar nedeniyle 2018’de üretim 1,5 milyon tona
gerilemiştir. Bu yıl yine olumsuz hava şartları nedeniyle üretimin 1 milyon 525
bin ton olacağı hesaplanmaktadır.”
-2018’de zeytin ve
zeytinyağı ihracatından 374,8 milyon dolar gelir-
Türkiye’nin zeytin ve
zeytinyağı ihracatından önemli bir döviz geliri elde ettiğini, 2018 yılında
374,8 milyon dolara çıkan ihracat gelirinin, 2019 yılının Ocak-Eylül döneminde
202,7 milyon dolar olduğunu belirten Bayraktar, şöyle devam etti:
“Bunu yeterli kabul
edemeyiz. Türkiye, zeytinin anavatanıdır. Rahatlıkla da İspanya’nın ardından
dünya ikinciliğini yakalayabilir. Bunu yapmak zorundayız. Bilindiği gibi yağlı
tohum, ham yağ, küspe ithalatı için 2018 yılında 3 milyar dolar dövizi yabancı
ülkelerin çiftçilerine aktarmasına sebebiyet vermektedir. Bu önemli bir rakamdır.
Zeytincilik bu açıdan da çok önemlidir. Bu açığı kapatmak için ayçiçeğinin yanı
sıra zeytin üretimine de önem vermeliyiz, başka ülkelerin çiftçilerini zengin
etmemeliyiz. Zeytinyağının kilogramına 80 kuruş destek veriliyor. Bu rakam
artırılmalıdır. Yıllardır dane zeytine de prim desteği verilmesini talep ettik.
2019 tarımsal destekleme kararnamesinde dane zeytine de kilogramda 15 kuruş
prim desteği konulması yerinde bir karar olmuştur. Zeytinyağı tüketiminin
artırılması gerektiği de bir gerçektir. Yunanistan, İspanya ve İtalya’da kişi
başına zeytinyağı tüketiminin 10-15 kilogram dolaylarında olduğu göz önünde
bulundurulduğunda, bir zeytin ülkesi olarak yılda kişi başına 1,5-2 litre
zeytinyağı tüketmemiz kabul edilebilir bir şey değildir. Bu kadar sağlıklı bir
gıdaya çok daha fazla tüketmemiz bir zorunluluktur. Kişi başına tüketimi hiç
olmazsa 4-5 litre seviyelerine getirebildiğimizde zeytin üretimini de daha
sağlıklı bir şekilde gelişir. İnsan sağlığı açısından da fevkalade önemli bir
üründür. İnanın ben kahvaltı yapmadan 1 kaşık zeytinyağını aç karnına içiyorum.
İçine de birkaç damla limon sıkıyorum. Fevkalade sağlıklı. Bunu da herkese
tavsiye ederim. Önemli problemlerimizden bir tanesi zaman zaman yurt dışından
zeytinyağı ithalatı yapılıyor. Bir takım isimlerle geliyor. Ülke
zeytinciliğimizi de korumamız gerekir. Her ne ad altında olursa olsun
zeytinyağı ithalatına izin verilmemelidir. Gerekli denetimler yapılarak gerek
resmi gerek gayri resmi yollarla ülkemize zeytinyağı girişi engellenmelidir.
Zeytincilikte kültürel işlemler tam olarak yapılmalı, hastalık ve zararlılarla
mücadele edilmelidir. Kalite kayıplarının önlenmesi için zeytinyağının modern
paslanmaz çelik tanklarda muhafaza edilmesi sağlanmalıdır. Önemli bir sorunumuz
da tağşişdir. Bu nedenle piyasa düzenli olarak takip edilmeli ve tağşişli yağ
üretim ve satışı engellenmelidir.
-“Zeytinyağında marka olmak
zorundayız”-
Ürettiğimiz zeytinyağı ve
zeytin için de marka yaratmalıyız. Ambalajlı ve markalı ihracat teşvik
edilmelidir. Gerekli tanıtım ve pazarlama stratejileri geliştirilmeli ve hedef
pazarlar değerlendirilmelidir. Bu çok önemli bir konu. Biz ham olarak
zeytinyağını satıyoruz. Marka olamadığımız için İtalya markasını koyuyor.
İtalyan markası adı altında dünya piyasalarına Türk zeytinyağı gidiyor. Marka
İtalyan. Parayı kim kazanıyor? Türkiye bu manada hem pazarlama tanıtım
materyallerini geliştirmek zorunda. Zeytinyağında marka olmak zorundayız. En
önemli sorunlarımızdan bir tanesi de zeytin bahçelerinin tahrip edilmesini
önlememiz lazım. Zeytinliklerimizin mevcudiyetine devam etmesi ve korunması
bakımından, konut, turizm, sanayi ve madencilik alanı olarak kullanılması
engellenmelidir. Bu konuda sürekli mücadele içindeyiz. Zeytinciliğin Islahı ve
Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunda değişiklik yapılmaya
çalışılıyor. Biz de bu değişikliğin yapılmaması için elimizden geleni
yapıyoruz. Birkaç kez komisyondan geri çekilmesi sağladık.”
Ziraat Odalarının, ülkenin
bir başından diğer başına çiftçinin hizmetinde gece gündüz çalıştığını vurgulayan
Bayraktar, şunları söyledi:
“Anayasal bir meslek örgütü
olmasına rağmen, çiftçimizin taleplerini yerine getirmek, bu alandaki açığı
kapatmak adına ekonomik faaliyetlere girmek zorunda kalıyor. Odalarımız makine
parkları kuruyor. Tarım alet ve makinesi üretiyor. Çok sayıda tahlil
laboratuvarı işletiyor. Ürün satış mağazalarıyla çiftçimize ucuz girdi temin
ediyor. Örnek bahçeler, işletmeler kuruyor, ağaçlandırma çalışmaları yapıyor.
Hatta da bu da yetmiyor. Ürün işliyor. Fabrika kuruyor. Manavgat Ziraat Odamız
da bunlardan biri. Odamız, zeytinyağı üretiyor. Bunu da son teknolojiyi
kullanarak günlük 120 ton kapasiteyle yapıyor. Ürünü otomatik olarak
paketliyor. Bu fabrika ne mi yaptı? Faaliyete geçtiği 2011 yılından bu yana
piyasa fiyatının üretici lehine oluşmasını sağladı. Bu gibi tesislerin
yaygınlaşması üreticilerimize giden hizmetin kalitesinin artırılması bizlerin
en büyük arzusudur.”
Son yıllarda küresel
ısınmanın Türkiye’yi gitgide daha fazla etkilediğini bildiren Bayraktar, “kimse
farkında olmayabilir ama çiftçimiz bunun etkilerini gün be gün yaşıyor.
Özellikle Akdeniz havzasında sıcaklığın artacağı, sıcak dalgaların daha yoğun
olacağı, yağışlarda yüzde 20’lere varan azalmalar meydana geleceği, toprak
neminin azalacağı, deniz seviyesinin yükseleceği, yağış rejimindeki
değişikliklerin daha fazla olacağı, sel, kuraklık gibi hava olaylarının daha
yoğun ve sık yaşanacağı öngörülerinde bulunuluyor. Bilim insanları iklim
değişikliğinin etkisiyle ülkemizde tarımsal ürün verimliliğinin yüzde 15 ile
yüzde 25 arasında, Akdeniz bölgesinde yüzde 25 ile yüzde 35 arasında
azalacağını tahmin ediyorlar. Bu bile içinde bulunduğumuz durumun ne kadar
ciddi olduğunu gösteriyor. Hemen her raporda Antalya’mızın da içinde yer aldığı
Akdeniz havzasındaki iklim değişikliği riskleri dikkat çekiyor” dedi.
-“Maliyet sorunumuz var”-
Küresel iklim değişikliğinin
tarımı etkilemediğini söylemenin doğru olmayacağını belirten Bayraktar, şöyle
konuştu:
“Acil önlem almak
zorundayız. Çiftçimizin tek derdi de iklim değişikliği değil. Afetlerle sürekli
mücadele üreterek üretim yapmaya çalışıyoruz. Bir taraftan da maliyet sorunumuz
var. Şimdi Nisan 2018 sonrası döviz kurlarında ciddi bir artış oldu. Bu artış
neticesinde maliyetlerimiz de yükseldi. Gübre, mazot, ilaç maliyetlerimiz
arttı. Hatta hayvancılık yapan üreticilerimizin yem maliyetleri, bu ve benzer
tohum maliyetleri yükseldi. Tüm girdilerde kura bağlı olarak bir maliyet atışı
yaşandı. Bir taraftan doğal afetler, diğer taraftan da girdi maliyetlerinin
artışı üreticimizi zor durumda bıraktı. Çiftçimiz bir borç yükü altına girdi.
Borç stokuna baktığımızda 2019 yılının Haziran ayı sonu itibariyle 116 milyar
liraya yükselmiştir. Bu önemli bir rakam. Bunun yüzde 36,7’si özel bankalara
aittir. Üreticimiz acil olarak borç yapılandırması istiyor. Doğal afetlerden
zarar gören üreticilerimizin borçları birkaç yıldır biliyorsunuz erteleniyor.
Bizimde talebimizle 2019 yılının Şubat ayında bir kanunla 2018 yılının 31
Aralık’ını da alacak şekilde borcu takibe alınan üreticilerimizin borçları 5 yıl
vadeyle yapılandırıldı. Aynı üreticilerimiz doğal afetlerden tekrar mağdur
oldular. Tekrar zarar gördüler. Bu borçları da defaten ödemeleri mümkün değil.
3 yıldır, 5 yıldır borçları erteleniyor. Hem doğal afetlerden zarar gören
üreticilerimizin hem de diğer üreticilerimizin maliyet sorunları var. Hem doğal
afetlerden zarar gören üreticilerimizin hem de diğer üreticilerimizin borç
yapılandırma talebi var. Bu çok acil bir konu. Şimdi yavaş yavaş icralar
başladı. Hükümetimizin hızlı bir kararnameyle üreticimizi borç yapılandırmasına
götürmesi, haciz kıskacından kurtarması gerekiyor. Üreticilerimizin kefillerle
ilgili problemleri var. Bankalar kefilleri de sıkıştırıyor. Borçlu olan
üreticilerle kefillerinde bir mücadelesi başladı. Bu sıkıntıyı aşma adına hükümetimizin
acil bir şekilde borçları yapılandırması lazım. Çiftçimizin faiz ödeyecek gücü
yok. Biz bu borç yapılandırmasını hükümetimizden faizsiz olarak istiyoruz.”
Türkiye’nin her tarafından
Ziraat Odalarını arayan üreticilerin elektrik fiyatlarından haklı olarak
yakındığına dikkati çeken Bayraktar, “tarımda kullanılan elektriğin kilovatsaat
fiyatı son zamla birlikte 80,6 kuruş oldu. Bu ülkenin gıda güvencesini sağlayan
bu sektörün 80,6 kuruştan elektrik kullanması kesinlikle mümkün değildir. Biz
tarımda kullanılan elektrikteki KDV’nin sıfırlanmasını, fon ve payların
kaldırılmasını istiyoruz. Üreticilerimiz bunu ödeme zorluğu içinde. ‘Aylık
olarak biz bunu ödeyemiyoruz. Aylık tahsilat yapılmamalı. Bu hasatta alınmalı
bunu ancak hasatta ödeyebiliriz’ diyorlar. Enerji piyasası özelleştikten sonra
özel şirketler borcunu ödeyemeyen üreticilerimizin aboneliği iptal ediyor.
Acımıyor. Bir üreticinin aboneliği tekrar açması için 6-7 bin lira civarında
maliyet gerekiyor. Üreticimizin buna dayanması mümkün değil” dedi. Zaman zaman
bazı ürünlerle ilgili açıklamalar yapıldığını, bunlardan bir tanesinin de
domates olduğunu belirten Bayraktar, “Biraz evvel seraları gezdik. Bilgisizlik
var. Bu insanların enforme edilmeye ihtiyacı var. Bu sera ürünleri kesinlikle
biolojik mücadeleyle üretiliyor. Bombus arıları buralarda kullanılıyor kimyasal
kullanılmıyor. İhracatında artık hızlı alarm sistemi var. Sizin artık Avrupa’ya
ilaç kalıntısı olan kimyasal olan hiçbir ürünü ihraç etme şansınız yok. Hızlı
alarm sistemi var tak yakalıyor. Her yere haber veriyor. Hiçbir yere
gönderemezsiniz. Antalya ihracatta çok önemli bir il. Merkez konumunda. Bu
kadar ürün yurt dışına gidiyor. Bir kalıntı yakalanmıyor. Bir kimyasal
bulunmuyor. Burada bir bilgisizlik var. Biolojik bir mücadele yapıldığını da
biz buradan söylüyoruz. Kendilerine de bunu izah edeceğiz anlatacağız.
Kendilerini enforme etmeye çalışacağız. Üretime zarar veriliyor, üreticiye
zarar veriliyor” diye konuştu. Bayraktar, toplantıda basın mensuplarının
sorularını da yanıtladı.
Toplantıya TZOB Yönetim
Kurulu Başkan Vekili Ahmet Bahadır Sezgin, Antalya ili Ziraat Odaları
Başkanları, çiftçiler katıldı.