16 Ekim Dünya Gıda Günü
-“Dünya nüfusunun
yaklaşık onda biri yani 811 milyon insan yetersiz besleniyor veya aç kalıyor”
-“Eylemlerimiz
geleceğimizdir. Daha iyi üretim, daha iyi beslenme, daha iyi bir çevre ve daha iyi
bir yaşam”
-“Üretimin
sürdürülebilirliği ve verimliliğin sağlaması için başta gübre, elektrik,
sulama, ilaç, mazot, yem olmak üzere girdi maliyetleri acilen düşürülmelidir”
-“Önlem alınmazsa
Türkiye’nin su kaynakları hızla kuruyacak, gıda güvenliği tehlikeye girecek,
insanlarımızın gıdaya ulaşması zorlanacaktır”
Bayraktar, “Birleşmiş Milletler takviminde yer alan ve tüm
dünyada kutlanan günlerden biri olan Dünya Gıda Günü’nde 150’yi aşkın ülkede
çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Bu etkinlikler, dünya çapında açlık çeken
insanlarla ilgili farkındalığı arttırarak açlığa son vermeye yönelik
çalışmaları hızlandırmayı, herkes için gıda güvenliğini ve sağlıklı beslenmeyi
teşvik etmeyi amaçlıyor” dedi.
Dünya Gıda Günü’nün bu yıl ‘Eylemlerimiz geleceğimizdir. Daha iyi üretim, daha iyi beslenme,
daha iyi bir çevre ve daha iyi bir yaşam’
teması ile kutlandığını hatırlatan Bayraktar, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Her insanın sağlıklı, sürdürülebilir ve ulaşılabilir gıda
ihtiyacı en temel ihtiyaçtır ve karşılanmalıdır. Ancak günümüzde dünyadaki
açlıkla mücadelede başarılı olamadığımızı üzülerek görüyoruz. Dünya nüfusunun
yaklaşık onda biri yani 811 milyon insanın yetersiz beslendiği ve aç kaldığı BM
verilerinde yer alıyor.
Dünyada yaklaşık olarak her üç kişiden biri yeterli gıdaya
ulaşamıyor. 2020’de beş yaşından küçük 149 milyon çocuğun yaşıtlarına göre daha
kısa olduğu ve gelişim geriliği yaşadığı, 3 milyardan fazla insanın düşük gelir
nedeniyle sağlıklı beslenmeden mahrum kaldığı biliniyor.
Üzülerek görüyoruz ki, dünyada yetersiz beslenen insan
sayısı azalmıyor. BM’ye üye 193 ülke oy birliğiyle 2030’a kadar açlığın sona
erdirilmesini hedefledi. 2030 yılına kadar açlığın yok edilmesi hedefine
ulaşmak zor gözüküyor. Çünkü bu hedefe ulaşmak için yeterli ve gerekli çalışmaların
yapılmadığı da ortadadır.
Küresel ısınma, kuraklık, gelişmiş ülkelerin tarımsal
ürünlerdeki ithalat-ihracat ve korumacı politikaları, talep miktarının artması,
tüketim alışkanlıklarının değişmesi, tarım sektörüne yeterli yatırımın
yapılmaması, girdi fiyatlarının artması, tarım ürünlerinin biyoyakıt üretiminde
kullanılması ve gündemden bir türlü düşmeyen pandemi gibi birçok etken dünya
gıda fiyatlarını etkiliyor.
Dünyada gıda fiyatlarında yaşanan artışlar ve fiyatlardaki
dalgalanmalar, özellikle gelişmemiş ve az gelişmiş ülkelerde gıdaya erişimi zorlaştırıyor
hatta kimi zaman imkânsız hale getiriyor.
Küreselleşme, kentleşme, kentlerdeki tempolu yaşam tarzı
sağlıksız beslenmeye neden olmakta, aşırı ve dengesiz gıda tüketimiyle birlikte
obezite oranı da artmaktadır.
FAO verilerine göre, yaklaşık 2 milyar yetişkin, hareketsiz
bir yaşam tarzı ve kötü beslenme nedeniyle aşırı kilolu veya obezdir. Dünyada
yaşanan açlığı yok edemediğimiz gerçeğine karşın bir tarafta aşırı kilolu
insanlar, bir tarafta da gıda kayıpları ve gıda israfı vardır. Dünyadaki
gıdaların yüzde 14'ü hasat, taşıma, depolama ve nakliye aşamasında kaybediliyor
ve yüzde 17'si de tüketici düzeyinde israf ediliyor. Gıda kaybı ve israfı aynı
zamanda su kaynaklarının da kaybıdır.”
Bayraktar, “Açlığa son vermek mümkün mü? Evet mümkün. Bunu
sağlayabilmek için dünya çapında ortak çalışmalar yapmamız gerekiyor” diyerek açıklamasına
şöyle devam etti:
“Üretilen gıdanın dengeli dağıtılması ve israfın en aza
indirilmesi gerekiyor. FAO Gıda Fiyat Endeksine göre, 2021 yılında Eylül
2011’den günümüze son 10 yılın en yüksek seviyesine çıkmıştır. Yıllık bazda
endeks yüzde 32,8 yükselmiştir. Küresel gıda fiyatlarında, buğday ve bitkisel
yağ fiyatlarındaki yükselişlerin etkili olduğu belirtilmektedir. Yine enflasyona göre düzeltilmiş ve
yıllıklandırılmış maliyetler hali hazırda yaklaşık 60 yılın en yüksek seviyelerine ulaşmış
durumdadır.
Öte yandan olağanüstü hava koşulları, küresel ticaretteki
dengelerin bozulması, girdi maliyetlerindeki artış, nakliye sorunları ve işgücü
darlığının bu sorunu daha da kötüleştireceği öngörülüyor.”
Gıda fiyatlarındaki artışın son aylarda dünya gündeminden
hiç düşmediğini vurgulayan Bayraktar, “Her ülke bu durumla mücadele ediyor,
gıda fiyatlarını kontrol edebilmeye, yükselişleri engellemeye çalışıyor” dedi
ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Her ülke kendi iç dinamiklerine göre çeşitli yöntemlerle
gıda fiyatlarıyla mücadele etmektedir. Vergi indirimi, denetimlerin
sıklaştırılması, ithalat ihracat düzenlemesi, sosyal ve ekonomik yardımlar gibi
değişik yöntemler uygulanarak gıda fiyatları kontrol altına alınmaya çalışılıyor.
Gıda fiyatlarındaki artışa çözüm bulmak kolay olmayacak ve bu durumun küresel
ölçekte yaşanmaya devam edecek.
Ülkemizde de dünyada olduğu gibi son ayların en önemli
gündem maddesi gıda fiyatlarındaki artışlardır. Bu konuda çeşitli çalışmalar
yapılmaktadır. Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak, yaklaşık 20 yıldır
üretici ve tüketici fiyatlarını aylık takip ediyor ve kamuoyuna açıklıyoruz.
Yüksek tüketici fiyatlarında üretici fiyatlarının yerini ve etkisini bu
çalışmayla ortaya koyuyoruz. Yüksek gıda fiyatlarını önlemek için günlük
çözümler yerine kalıcı çözümler üretilmesi gerekiyor.
Kalıcı olmayan çözümlerle gıda fiyatlarını bir süre
baskılayabiliriz ancak yükselişi engellemek ve gıda fiyatlarını kontrol altında
tutmak mümkün olmaz. Açlık ve yetersiz beslenmeden en çok etkilenen az gelişmiş
ve gelişmekte olan ülkelerin gıda üretiminde kendine yeterli düzeye gelmeleri
fevkalade önem taşıyor. Bu gerçekten hareketle tarım topraklarımızı korumamız,
bize gıda ve su sağlayan her karış toprağımızın değerini bilmemiz çok
önemlidir.
Sofralarımızda 3 öğün tükettiğimiz gıdaların bin bir emekle
ve fedakârlıkla üretildiğini unutmamalıyız. Tarım sektörünün önemini tartışmaya
veya rakamlarla izah etmeye gerek yoktur. Sürdürülebilir tarım, gıda
güvenliğini garanti altına almanın, sağlıklı ekosistemleri beslemenin,
toprağın, suyun ve doğal kaynakların sürdürülebilir yönetimini desteklemenin
yoludur.
İnsan sağlığının önemi ve çevre bilincinin giderek arttığı
günümüzde gerek güvenli gıda tüketimi gerekse diğer canlılara zarar vermeyen,
daha kontrollü bir üretime ağırlık verilmelidir. Açlık sorunu kendi ayakları
üzerinde duran ve yeterli tarımsal üretimi sağlamakla çözülebilecek bir
sorundur.
Dünyada gıda güvenliği ancak devletlerin, uluslararası
kuruluşların, sivil toplum kuruluşlarının ve tüm diğer aktörlerin de aktif
katılım ve diyaloğuyla mümkün olabilir. Ülkemizin gıda güvencesinin sağlanması, toplumun,
gençlerimizin ve çocuklarımızın sağlıklı ve kaliteli beslenmesi, tarımımızın
uluslararası alanda rekabet edebilecek doğrultuda sürdürülebilir bir şekilde
gelişebilmesine bağlıdır.
Sektörümüzün başta yapısal sorunlar olmak
üzere çözüm bekleyen önemli sorunları bulunuyor. Gecesini gündüzüne katarak
çalışan çiftçilerimiz, tarlasından, bahçesinden yeterli geliri elde edemiyor.”
Son
yıllarda aşırı artış gösteren girdi fiyatları tarım sektörünün önemli
sorunlarının başında geldiğini belirten TZOB Genel Başkanı Bayraktar, sözlerine
şöyle devam etti:
“Üretimin
sürdürülebilirliği ve verimliliğin sağlaması için başta gübre, elektrik,
sulama, ilaç, mazot, yem olmak üzere girdi maliyetleri acilen
düşürülmelidir. Artan girdi fiyatlarına
karışın üretilen tarım ürünlerinin fiyatları artmıyor ve çiftçiler yeterli
geliri elde edemiyor. Yeterli geliri elde edemeyen çiftçiler de üretimden uzaklaşıyor.
Üretim olmazsa gıda fiyatları daha da yükselecektir.
Gıda
fiyatlarının kalıcı olarak düşürülmesi tarım sektörünün sorunlarının
çözülmesiyle mümkün olacaktır. Tarım sektöründe planlı üretim yapılması,
verimliliğin artırılması gelecekte gıda güvenliğimizi sağlayabilmemiz için
önceliğimiz olmalıdır. Tarımsal üretim girdilerinde olağanüstü artışlar
görülmektedir.
Ülkemiz,
gübre, ilaç, akaryakıt, tarımsal makineler gibi temel tarımsal girdilerde büyük
oranda dışa bağımlıdır. Son bir yılda besi yemi yüzde 53, süt yemi yüzde 55,
sertifikalı tohumluk yüzde 40 ile 63 arasında ve elektrik fiyatları ise yüzde
56 oranında artış göstermiştir. En önemli girdilerinden olan gübrede son
dönemlerde yaşanan ve üreticiyi ciddi anlamda olumsuz etkileyen fiyat artışları
karşısında üreticiler önünü göremiyor.
Son
bir yılda DAP gübresinde yüzde 146, üre gübresinde yüzde 145, amonyum sülfat
gübresinde yüzde 157, amonyum nitrat gübresinde yüzde 135 ve 20.20.0 kompoze
gübresinde yüzde 117 oranında artış yaşandı. Yeni üretim sezonuna hazırlanan ve
kuraklık endişesi taşıyan üreticiler, artışların devam etmesi halinde nasıl bir
üretim yapacağını kestiremiyor.
Ülkemizde
gübre kullanımı zaten düşük seviyelerdedir. Verime olan etkisi göz önüne
alındığında, yeterli gübreyi kullanamazsak bitkisel üretimde yeterli arz
sağlanamayacaktır. Girdi maliyetlerindeki artışa son yıllarda etkisi giderek
artan tarımsal kuraklıkta eklenince verimde ve üretimde sert düşüşler görülmesi
kaçınılmaz olacaktır. Üretimi düşen üreticimiz zarar edecek, ürün fiyatlarında
artış olacak, tüketiciler de yüksek fiyattan ürün tüketmek zorunda kalacaktır.
Türkiye Akdeniz çanağında küresel ısınmadan en kötü
etkilenen ülkelerin başında gelmektedir. Önlem alınmazsa Türkiye’nin su
kaynakları hızla kuruyacak, gıda güvenliği tehlikeye girecek, insanlarımızın
gıdaya ulaşması zorlanacaktır. Kuraklık ülkemizde su kaynaklarının daha önce
görülmediği şekilde aşırı kullanılmasına sebep olmuştur. Sadece son 10 yılda su
kullanımı üçte bir oranında artmıştır. Su yönetimi politikaları hızla hayata
geçmeli mevcut sistemi değiştirmelidir. Acil olarak açık sistemlerde kapalı
sulama sistemlerine geçilmeli, daha az su isteyen kurak bölgelerin ekolojisine
uygun ürünlerin yetiştirilmesi teşvik edilmelidir. Yağmur suyunun toplanması ve
gri suyun stratejik olarak yeniden kullanılması su tüketimini azalacaktır.”
Bayraktar, “Gıda enflasyonuna kalıcı çözüm üretmek için
tutarlı politikalar üretmek ve uygulamak gereklidir. Bunun için öncelikle ‘tarladan
sofraya’ klasik söylemini iyi anlamak zorundayız. Kısacası, gıda ve tarım
ürünlerinin daha tohum toprakla buluşmadan önceki sürece ait bileşenlerini tam
olarak analiz etmek zorundayız. Bu yeterli mi? Elbette yeterli değil” diyerek
açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Devam edecek süreçte hangi bileşenin, gıda ürününün
üreticiden tüketiciye giden uzun yolun hangi durağında yola dahil olduğunu da
çok iyi bilmek durumundayız. Bu yolun rehberi doğru politikalar olursa sonuçlar
da hepimizin hayrına olacaktır. Gıda enflasyonunun faturasını ne sadece tarım
sektörüne ne de tek başına başka bir sektöre kesmek doğru değildir.
İçinde
bulunduğumuz pandemi dönemi bize sağlıklı beslenmenin ne kadar önemli olduğunu
bir kez daha hatırlattı. Aslında bu gerçek hiçbir zaman unutulmaması gereken
bir gerçektir. Tarım sektörü olmadan üç öğün sofralarımızda tükettiğimiz gıdayı
üretemeyiz. Bu nedenle, ülkeyi yönetenlerin tarım sektörüne daima pozitif
ayrımcılıkla bakması ve imkânların bu şartlarda sunulması gerekmektedir. Tarım
sektörünün sorunları çözülmeli, gerekli yatırımlar yapılmalı ve var olan
destekler artırılarak devam etmelidir.”