Ekonomik ve Sosyal Konsey (ESK), Başbakan Recep Tayip Erdoğan Başkanlığında Sosyal Güvenlik Reformunu tartışmak üzere toplandı. Toplantıda işçi ve işveren tarafları Sosyal Güvenlik Reformu Yasa tasarısı hakkında görüşlerini sundu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Başkanlığında toplanan ESK'ya, Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen, Enerji Bakanı Hilmi Güler, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı, DPT Müsteşarı Ahmet Tıktık katıldı. Toplantıda TÜSİAD, MÜSİAD, TOBB, TÜRK-İŞ, TESK ve TZOB da sosyal taraf olarak yer aldı.
Ekonomik ve Sosyal Konsey Toplantısı'nın açış konuşmasını yapan Başbakan Erdoğan, diyalog ve istişare mekanizmasına büyük önem verdiklerini belirterek, göreve geldikleri günden itibaren çok sayıda kurula işlev kazandırdıklarını ve bunları daha verimli çalıştırmaya gayret gösterdiklerini söyledi.
Sivil toplum kuruluşları ve tüm sosyal tarafların görüşlerinin kendileri için hayati önem taşıdığının altını çizen Erdoğan, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra bu kesimlerle uyumlu çalışmalar yapacaklarını bildirdi.
Sosyal güvenlik sisteminin vatandaşlar arasında eşit hakların oluşturulmasının yanı sıra toplumsal huzurun temini içinde büyük önem taşıdığının altını çizen Başbakan Erdoğan, Türkiye'de 13 milyon aktif sigortalının yanı sıra 8 milyon kişinin sistemden ücret aldığını, sistemin 60 milyon kişiyi kapsadığını dile getirdi.
Türkiye'de sağlık hizmetleri karşılananların oranının nüfusun yüzde 90'ını geçtiğinin anlatan Erdoğan, sosyal güvenlik sistemin sürdürülebilir ve kalıcı hale getirilmesinin önemine işaret etti.
Sosyal Güvenlik Reformu Yasa Tasarısı hazırlanırken sosyal tarafların 179 önerisinden 110'unun tasarıya yansıtıldığını söyleyen Başbakan Erdoğan, "Sosyal güvenlik sisteminin yeniden yapılandırılması önemli bir zorunluluk haline gelmiştir. Çünkü sistemde çok önemli yapısal bozukluklar var. 5 ayrı sigarta çeşidi bulunması sistemi içinden çıkılmaz karmaşık hale getiriyor. Bugün sosyal güvenlik sistemi gelirleri giderleri karşılayamıyor. Her yıl bütçeden büyük miktarda paralar transfer ediliyor" şeklinde konuştu.
Sadece 2006 yılında sosyal güvenlik sistemine 23 milyar YTL (23 katrilyon TL) kaynak aktarıldığını hatırlatan Başbakan Erdoğan, "Bu para ile 400 yataklı 150 hastane veya 16 derslik 8 bin ilköğretim okulu yapılabilir" dedi.
Sistemdeki karmaşık ve adaletsizliğin Türkiye'nin ve çocuklarımızın geleceğini ipotek altına aldığını savunan Erdoğan, toplumun bütün kesimlerinin bu konuda duyarlı ve üzerine düşeni yapması gerektiğini vurguladı.
Erdoğan, sosyal güvenlik reformu yapmaları için bir diğer önemli gerekçe olarak ise 'demografik yapının değişimini' gösterdi. Türkiye'de nüfus yapısının 25-30 yılda değişeceğini ve yaşlı nüfus oranının artacağına dikkati çeken Erdoğan, geçmiş dönemlerdeki siyasi popülizm nedeniyle sosyal güvenlik sistemin ciddi ölçüde tahrip edildiğini ve gelecek nesillere ağır yükler bıraktığını kaydetti.
Sosyal güvenlik sisteminde yapılacak reform çalışmalarının 'ideolojik zemine' oturtulmaması uyarısında bulunan Erdoğan, buna kimsenin hakkı olmadığını söyledi.
"Böyle devam ederse sosyal güvenlik sistemi 25-30 yıl sonra iflasın eşiğine gelecektir" diyen Başbakan Erdoğan, bu olumsuz duruma asla göz yumamayacaklarını ve en kısa sürede gerekli yasal düzenlemeleri yapmaya kararlı olduklarını bildirdi.
Erdoğan, Sağlık Uygulama Tebliği ile tüm vatandaşların sağlık hizmetlerinden eşit yararlanmasını sağladıklarını ifade ederek, Genel Sağlık Sigortası'nın yürürlük tarihinin 1 Haziran 2008'e ertelendiğini kaydetti.
Erdoğan, "Yeni tasarıyı hazırlarken Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarını göz önünde bulundurduk. Vatandaşlarımız arasındaki eşitsizliği önleyeceğiz. Çocuklarımız üzerindeki mali yükü azaltacağız ve onlara daha mutlu yarınlar bırakacağız" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan'ın konuşmasından sonra Ekonomik ve Sosyal Konsey toplantısı basına kapalı devam etti. Toplantının bu bölümünde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik'in, Sosyal Güvenlik Reformu'na ilişkin bir sunum yaptığı öğrenildi. Toplantıda ayrıca sivil toplum örgütü temsilcilerinin TBMM'de görüşülen Sosyal Güvenlik Reformu'na ilişkin eleştiri ve değerlendirmelerde bulunması bekleniyor. Konsey toplantısı sonunda tasarının hangi maddelerinin ne zaman yasalaşacağı da netlik kazandı.
TZOB: "Kazanılmış Haklardan Fedakârlık Beklenmesin"
TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, çok genç bir nüfusa sahip olmamıza rağmen sosyal güvenlik sisteminde meydana gelen açıkların ülkemizin mali dengesinin bozulmasında önemli bir etken haline gelmesi ve diğer bazı sorunlar nedeniyle başlatılan reform ve yeniden yapılandırma çalışmaları son aşamaya gelmiş bulunmaktadır.
Sosyal güvenlik reformu ile önerilen yeni sistem, kamu yüklerini azaltma yanında, sosyal güvenlik sistemimizin dağınıklıktan kurtarılması, belli bir norm ve standart birliğine kavuşturulmasını da hedeflemiştir.
Ziraat Odaları Birliği olarak biz de başlangıçtan itibaren bu konuda yapılan tüm çalışmalara katıldık, elimizden geldiğince katkıda bulunmaya çalıştık.
Uygulanmakta olan sosyal güvenlik sisteminde ve bu sistemi yeniden yapılandırmak amacıyla öngörülen reform kapsamında, çiftçilerimiz açısından yararlı olabilecek hususları bu çalışmalarda gündeme getirmeye, önerilerde bulmaya gayret ettik.
Bilindiği gibi çiftçilerimizin sosyal güvenlik şemsiyesi altına girmeleri diğer kesimlerimize göre oldukça yenidir. Çiftçilerimiz, bu imkana ilk defa 1983 yılında çıkarılan ve 1984 yılından itibaren yürürlüğe giren 2926 sayılı Kanunla kavuşmuşlardır.
Aslında bu düzenleme de tüm çiftçilerimizi hemen kapsamamış, ilk uygulama Konya ve Kırşehir illeriyle başlamış, daha sonraki yıllarda kademeli olarak kapsam genişletilmiştir.
Diğer taraftan 1984 yılında yürürlüğe giren bu yasa, çiftçilerimize sağlık sigortası hakkı getirmemiştir. Çiftçilerimize sağlık sigortası, 1998 yılında kabul edilen ve 1999 yılı başında yürürlüğe giren bir yasa ile sağlanmıştır.
Son dönemdeki düzenlemeler ise sosyal güvenlik ve sağlık sigortası açısından çiftçilerimiz için yeni bir dönemin başlangıcı olarak değerlendirilebilir.
Biraz önce de ifade ettiğim gibi, biz TZOB olarak başlangıçtan itibaren, çiftçilerimizin mevcut durumlarını da dikkate almak suretiyle reform kapsamında en uygun düzenlemelerin yapılması yönünde önerilerde bulunduk.
Ekonomik ve Sosyal Konsey’in 2005 Kasım’ında yapılan toplantısında da bu önerilerimizi ifade etmeye çalıştık.
Bugün gelinen noktada birçok konuda Birliğimizin görüşleri doğrultusunda ilerleme sağlanırken, bazı hususlarda ise bir ilerleme gerçekleşmemiştir.
Bilindiği gibi 16 Mayıs 2006 tarihinde çıkarılan 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu ile Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve SSK Genel Müdürlükleri, Sosyal Güvenlik Kurumu adı altında birleştirilmiştir. Bu olumlu gelişmenin ardından, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 31 Mayıs 2006 tarihinde kanunlaşmış, ancak bazı maddelerinin Anayasaya aykırılık gerekçesiyle iptal edilmesi üzerine yürürlüğe konulamamış ve netice olarak yürürlüğü 2008 Haziran ayına kadar ertelenmiştir.
Anayasa mahkemesinin iptal gerekçeleri dikkate alınarak, bu kanunda değişiklik yapan kanun tasarısının Meclis gündeminde olduğu hepimizin malumudur.
Ziraat Odaları Birliği olarak, 5510 sayılı kanunda yapılacak değişiklikle birlikte, bu yasanın bir an evvel yürürlüğe girmesini bekliyoruz. Ancak hemen belirtelim ki, 5510 sayılı kanunda yer alan bazı hükümleri ve çalışanların müktesep haklarının kısıtlanması anlamına gelecek değişikleri doğru bulmuyoruz.
Sosyal güvenlik açıklarının sebebinin emeklilere fazla maaş vermekten ve emeklilik yaşının kısa olmasından kaynaklandığı varsayımına dayandırıldığı; 5510 sayılı kanunun bu anlayışla hazırlandığı ve bu kanunda yapılan değişikliklerin temel kurgusunun çalışanlara daha az emekli maaşı vermek, daha uzun sürede emekli etmek esası üzerine oturtulduğu görülmektedir.
Emeklilik yaşının kademeli olarak artırılması doğru bulunmakla beraber, gelecekteki emekli aylıklarının mevcut emekli aylıklarına göre azaltılmak istenmesi, hukuken olmasa bile kazanılmış bir hakkın geri alınması anlamına gelmektedir.
Ülkemizde genç nüfus hayli yüksektir. Emeklilik yaşının uzatılması ve kayıt dışı istihdamın kayıt altına alınması ile aktüeryal dengenin sağlanabileceği kanaatindeyiz. Zira, Ülkemizde kayıt dışı istihdam %50’ye yakın bir seviyede bulunmaktadır. Halen Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı iştirakçisi olarak çalışan sigortalı sayısı 15 milyon, emekli sayısı 7.5 milyon ve aktif/pasif oranı iki olarak belirlenmektedir. Yani iki çalışan, bir emekliyi finanse etmektedir. Kayıt dışı çalışan 10 milyon kişinin kayıt altına alınması ile bu kişilerden de prim tahsilâtı yapılacağından, aktüeryal dengenin düzeleceği kanaatindeyiz. Bu nedenle, kayıt dışı istihdamı önlemek için acilen politikalar üretmemiz gerekmektedir. Nitekim Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız hafta başında yaptığı açıklama ile 2008 yılını “Kayıt dışı İstihdamla Mücadele” yılı ilan ederek, bu konuya verilen önemi ortaya koymuştur.
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunun çıkarılmasındaki en önemli sebeplerden birisinin de tüm çalışanlar arasında sosyal güvence bakımından norm ve standart birliğinin sağlanmasıdır.
Anayasa Mahkemesi bu kanunu, kamu çalışanları açısından iptal etmiştir.
Bu iptal kararı dikkate alınarak, 5510 sayılı yasada değişiklik yapılmak üzere yeni bir tasarı hazırlanmıştır.
5510 sayılı yasa ve bu yasada yapılması düşünülen değişiklikle gelirleri net asgari ücretin 1/3’nün altında olan kişiler ile 18 yaşına kadar olan çocukların, ebeveynlerinin sigortalı olup olmadığına bakılmaksızın, Genel Sağlık Sigortası kapsamına alınmasını olumlu ve yararlı bir gelişme olarak görüyoruz. Asgari ücretin yarısı kadar aylık geliri olan çiftçilerimizin, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak, sigortaya tabi ücretlerini her yıl asgari ücretin bir günlük tutarı kadar artırmak suretiyle gelecek 15 yıl için uzun ve kısa vadeli sigortalara tabii tutulmasını, ayrıca Genel Sağlık Sigortası kapsamına alınmasını, zaten zor şartlarda üretim yapan çiftçilerimiz için çok önemli bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.
Yine ilk defa bu yasa ile çiftçilerimizin kısa vadeli sigorta kollarına tabii tutulması, yani diğer çalışanlar gibi iş kazasına uğraması veya rahatsızlanması halinde alınan rapor doğrultusunda geçici iş göremezlik veya olayın durumuna göre sürekli iş göremezlik ödeneği alabilme imkanına kavuşması da çiftçilerimiz açısından çok olumlu bir gelişme olmuştur. Bütün bu düzenlemelerde, başta Hükümetimiz olmak üzere, iradesi ve emeği olan herkese çiftçilerimiz adına şükranlarımı sunuyorum.
5510 sayılı yasa ve bu yasada yapılacak değişikliklerle ilgili hazırlanan tasarıda çiftçilerimizi ilgilendiren konulardaki diğer görüşlerimizden de kısaca bahsetmek istiyorum.
1- Güncelleme katsayısının hesaplanmasında sabit fiyatlarla Gayri Safi Yurtiçi Hasıla gelişme hızının %25’i yerine, %100’ü dikkate alınmalıdır.
Böyle yapılmaz ise, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra emekli olan kişilerin geçim sıkıntısı artacaktır.
2- Çiftçilerimizin iş mahallerine gidiş gelişlerinde uğrayacakları kazaların iş kazası sayılması için yasada gerekli açıklık sağlanmalıdır.
3- 5510 sayılı yasa ile getirilen aylık bağlama oranı daha evvel uygulamada olan 506 sayılı yasa ve 1479 sayılı yasa ile uygulanan aylık bağlama oranından daha düşüktür. Bu nedenle bu yasa yürürlüğü girdikten sonraki süreler için hesaplanacak emekli maaşları çalışanlar aleyhine gerileyecektir. Zaten dar gelirli olan çalışanların kazanılmış ve kabul edilmiş haklarından fedakârlık beklenmemesi uygun olacaktır.
4- Tasarı ile getirilen bir değişiklikle, ölüm aylığından yararlanma şartları ağırlaştırılmaktadır. Sosyal devlet anlayışını ön plana çıkararak, bu maddenin Kanundaki şekliyle kalması daha doğru olacaktır.
5- Emekli maaşları zaten yetersizdir. Dul eşe ölen eşinin maaşının tamamı değil, en fazla % 75’i bağlanabilmektedir. Bu konuda bir değişiklik yapılmazsa dul kalan eşler, ölen eşlerinin maaşlarının %50si yerine %75’ini alabilmek için, çalıştıkları halde kendilerini sigortalı göstermeme yolunu seçecek, bu durum kayıt dışı istihdamı teşvik eder bir ortam yaratacaktır. Bu maddenin 506 ve 1479 sayılı yasalarda olduğu gibi aynı şekilde kalması, çalışıp çalışmadığına bakılmaksızın %75 üzerinden ölüm aylığı bağlanması daha doğru olacaktır.
6- 5510 sayılı kanunun 37’inci maddesinin üçüncü fıkrasında, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine cenaze masraflarını karşılamak amacıyla asgari ücretin üç katı tutarında cenaze ödeneği ödenmesi hususu kanunlaşmıştır. Bakanlık, ölen sigortalı yakınlarına ödenecek cenaze masrafı tutarını asgari ücret miktarına kadar indirmek istemektedir. 5510 sayılı kanunun 37’inci maddesinin 3’üncü fıkrası herhangi bir değişikliğe uğratılmadan yasalaşmış şekliyle kalmalıdır.
7- Genel Sağlık Sigortası için sigortalılardan tahsil edilen sigorta primleri ayrı hesapta toplanarak sadece sağlık harcamalarında kullanılmalıdır. Sağlık harcamaları zaten büyük bir yekûn tutacaktır. Genel yönetim giderleri devletin sağladığı ¼’lük katkı ile yerine getirilmelidir. Geçmişte aşırı personel istihdam edilerek sosyal güvenlik kurumları işlemez hale getirilmiştir. Aynı hataya düşülmemeli ve Kurum kendi aktüeryal dengesini kurmalı, teknolojiden de en üst seviyede yararlanılarak yönetim giderlerinin devletçe sisteme aktarılan kaynakla karşılanmasına çalışmalıdır.
8- 5510 sayılı kanunun “Primlerin ödenmesi” konu başlığını taşıyan 88’inci maddesinin on birinci fıkrası ile, çiftçilerimizden prim borçları, sattıkları tarımsal ürün bedellerinden %1 ila %5 oranları arasında kesinti yapılmak suretiyle tahsil etmeye Kurum yetkili kılınmaktadır.
Bu hüküm, kanun tasarısından çıkarılmalıdır.
Bilindiği üzere, bu uygulama öteden beri devam etmektedir. Ancak kanun tasarısı ile kapsam daraltılmakta ve sadece prim borcu olanların borçlarının tahsil edilmesi amaçlanmakta ise de; çiftçilerimiz, Kuruma borçlu olmadıklarını ürün teslimi sırasında belgelendiremeyen tüm çiftçilerden bu kesinti yapılacaktır. Diğer taraftan tüccar ve diğer kişilerin çiftçilerden tahsil ettiği bu primleri Kuruma yatırmadıkları, Kuruma yatıranların da isimleri doğru bildirilmediği gibi ana baba adı v.s de yanlışlık yapıldığından çiftçilerimiz çok zor duruma düşmektedir. Bu konuda Bağ-Kur Genel müdürlüğü ile çiftçiler arasında birçok dava bulunmaktadır. Prim borcunu ödemeyen çiftçiler, ne sağlıktan ne de ödemedikleri dönem için emeklilikten yararlanamamaktadır. Emeklilik ve sağlık hizmetlerinden yararlanmak isteyen çiftçilerimiz, prim borçlarını zaten ödeyeceklerdir. Bu itibarla, bu fıkranın kanun tasarısından çıkarılması uygun olacaktır.
TÜRK-İŞ: "Düzenleme, İşçi ve İşveren Yükünü Artırıyor, Hakları Daraltıyor"
Türk-İş Başkanı Mustafa Kumlu, toplantıda yaptığı konuşmada sosyal güvenlik hakları bakımından Sosyal Güvenlik Reformunun çalışanlar arasındaki var olan farklılıkların daha da büyümesine neden olacağına dikkat çekerek, "Sosyal güvenlik sistemimizde reform adı altında gündeme getirilen sadece işçi ve işveren yükünü ağırlaştırıp sosyal sigorta haklarını daraltan düzenlemelerin sorunu çözeceği kanaatinde değiliz" dedi. Sistemin diğer bir önemli sorununun ise kapsam olduğunu dile getiren Kumlu, sosyal güvenlik sisteminde nihai hedefe tüm nüfusu kapsayacak, yapının oluşturulmasıyla ulaşılacağını kaydetti. Tasarı ile devlet memurlarının mevcut konumlarının muhafaza edilmesiyle ortaya çıkacak faturanın işçiler ile kendi hesabına çalışanlara çıkartıldığı izlenimi verildiği uyarısında bulunan Kumlu, tasarının sistemin sorunlarını çözemeyeceği gibi işçi kesimi açısından önemli mağduriyetler getireceğini düşündüklerini ve huzursuzluğunu yaşadıklarını kaydetti.
TİSK: "Taahhüt Edilen Pirim İndirimi Sağlanmalı"
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Tuğrul Kudatgobilik, prime esas kazanç hesabının değiştirilerek, hükümet programında taahhüt edilen prim indiriminin sağlanması gerektiğini belirtti. Sistemde oluşacak açıkların prim artışı yoluyla işçi ve işverenin taşıttırılmaması gerektiğinin altını çizen Kudatgobilik, prim gelirlerinde devlet katkısının kalıcı olmasının sağlanması gerektiğini söyledi. İş kazası tanımında yapılan değişikliğin isabetli olmadığını ifade eden Kudatgobilik, tasarıda iş kazası ve meslek hastalığı bakımından işverenin sorumluluğunu hafifleten düzenlemelerin öngörülmediğini kaydetti.
Kudatgobilik, "Fiili hizmet süresi zammı istisnai bir uygulama olmaktan çıkartılmaktadır. Bu maddede benimsenen yaklaşım hatalıdır. Fiili hizmetin farazi ve istisnai nitelikte olduğu dikkate alınmalı ve kurumun aktueryal dengelerini altüst edecek uygulamadan ya vazgeçilmeli ya da uygulanması son derece sınırlandırılmalıdır" diye konuştu.
Asgari işçilik uygulamalarının da değişim zamanı geldiğini ifade eden Kudatgobilik, asgari işçilik konusunda büyük sorunlar yaşandığını söyledi. İdari para cezalarının asgari ücretle bağlantısının kesilmesini isteyen Kudatgobilik, sosyal güvenlikte teşvik mekanizmalarının uygulanması gerektiğini söyledi. Güvenli iş yerlerinin iş kazası ve meslek hastalıkları primleri düşürülerek ödüllendirilmesi gerektiğini kaydeden, Kudatgobilik, yüksek prim ödeyen işverenlerin açıklanarak ödüllendirilmesi gerektiğini dile getirdi.
KAMU-SEN: "Yasa, Finansman Sorunlarını Çözme Amaçlı"
Kamu-Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız, çalışan ve emekli haklarının kısıtlanmasına dayanan tedbirlerle sosyal güvenliğin finansman sorunlarını çözmeyi amaçlayan bu yasaya karşı çıktıklarını dile getirerek, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bu yasa sosyal güvenlik sisteminin bütün yükünün memura, işçiye, çiftçiye, emekli, dul ve yetime yüklenmek üzere kurgulanmıştır. Suç işleyen, vergi kaçıran, kayıt dışı çalıştıranları ödüllendiren bu kanun hayata geçerse Türkiye'de sosyal güvenlikten söz etmek mümkün değil. Eski, yeni memur ayrımı yapılmaksızın tüm memurları kapsayan bir çalışma yapılmalı. Bu düzenlemede haklar geriye götürülmemelidir. Yangından mal kaçırır gibi kanun yapmaya zorlanmamalıyız."
HAK-İŞ: "Eşitsizlik Devam Ediyor"
Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu, özerklikte demokratik temsil sorununun halen devam ettiğini kaydederek, Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve SSK emeklileri arasındaki eşitsizliğin devam ettiğini vurguladı. Yasayla memur tanımına girenlere ayrı ve imtiyazlı bir sınıf yaratılmaya çalışıldığına dikkat çeken Uslu, bunun için işçi ve memur tanımının yeniden yapılması gerektiğini kaydetti. Prim ödeme gün sayısı yükseltilerek, emeklilik hakkının elde edilmesinin zorlaştırıldığını dile getiren Uslu, bunun doğru bir yaklaşım olmadığını söyledi.
TESK: "SGD Pirimi Yüzde 10'dan Fazla Olmamalı"
Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu Genel Başkanı Bendevi Palandöken, Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetiminde esnaf ve sanatkarlarında temsil edilmesi gerektiğini dile getirerek, Sosyal Güvenlik Destek Priminin de yüzde 10'dan daha fazla olmaması gerektiğini söyledi. Esnaf ve sanatkarların yeni tasarı ile bir aydan fazla pirim yatırmazlar ise sağlık hizmeti alamayacaklarına dikkat çeken Palandöken, bu durumun sigortalılar arasındaki norm ve standart birliğini bozduğunu söyledi. Palandöken, prim ödememe sürecini bir aydan dört aya çıkarılmasını istedi. Bu tasarı ile esnaf ve sanatkarlara yeni daha bir borçlanma imkanı getirilmesi gerektiğini ifade eden Palandöken, aylık bağlama oranlarındaki farklılığın da kaldırılması gerektiğini söyledi. Palandöken, kayıtdışılığın önlenmesi ve kurum kayıtları ile esnaf sicili kayıtlarının tutarlı olabilmesi amacıyla esnaf ve sanatkarlardan bu niteliklerin kanıtlanması için, esnaf ve sanatkar gelir vergisi istenmesi gerektiğini söyledi Palandöken, sigortalılara son bir defa daha bedeli ödenerek basamak yükseltme hakkı tanınması gerektiğini sözlerine ekledi.